• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/ali.gulhan.58
  • https://www.twitter.com/ali69gulhan
ali gulhan

İLGİLİ HADİSLER

ORUÇ[1] BÖLÜMÜ

﴿ كِتَابُ الصِّيَامِ ﴾

-120 ﴿صُومُوا لِرُؤْيَتِهِ وِاَفْطِرُوا لِرُؤْيَتِهِ فَإِنْ غُمَّ عَلَيْكُمْ فَأَكْمِلُوا شَعْبَانَ ثَلاَثِينَ﴾

“Hilali görünce, oruç tutunuz. Yine hilali görünce, iftar ediniz. Eğer hava bulutlu ise, Şaban (ayını) otuza tamamlayın”[2]

Hadisin bir lafzı da şöyledir: ﴿ إِذَا رَأَيْتُمُ الْهِلاَلَ فَصُومُوا وَإِذَا رَأَيْتُمُوهُ فَأَفْطِرُوا فَإِنْ غُمَّ عَلَيْكُمْ فَعُدُّوا ثَلاَثِينَ ﴾ “Hilali görünce, oruç tutunuz. Yine hilali gördüğünüzde, iftar ediniz. Eğer hava bulutlu ise, (Şaban ayını) otuza tamamlayın”[3]

Bir diğer rivayette ise: ﴿ فَاقْدُرُوا لَهُ ﴾ “(Ayı) takdir edin”[4] ifadesi vardır.

Bu hadis, şu yollardan gelmiştir:

1.      Ebu Hureyre

2.      Abdullah ibn Abbâs

3.      Berâ’ b. Âzib

4.      Abdullah ibn Ömer

5.      Câbir b. Abdullah

6.      Kays b. Talk, babasından

7.      Sahabeden birisi

8.      Ebu’l-Müleyh’in babası. O da, bu hadisi şu lafızla rivayet etmiştir:

﴿ صُومُوا مِنْ وَضَحٍ إِلَى وَضَحٍ (أي مِنَ الْهِلاَلِ إِلَى الْهِلاَلِ) فَإِنْ خَفِيَ عَلَيْكُمْ فَأَتِمُّوا الْعِدَّةَ ثَلاَثِينَ ﴾

“Bir hilalden diğer hilale kadar oruç tutunuz. Eğer hilali göremez-seniz, sayıyı, otuza tamamlayın”[5]

Tahâvî (ö. 321/933) “Şerhu Meâni’l-Âsâr”da Resulullah (s.a.v)’den gelen bu hadisin mütevatir olduğunu belirtmiştir.[6]

Bu hadis, bu kitabın, ‘Kitâbu’s-Salât’ (=Namaz Bölümü’n) de, bir kim-senin, kıldığı namazda şüphe etmesi üzerine yaptığı araştırma ile ilgili bâb’ta geçmektedir. Bu konuda daha geniş bilgi için buraya başvurabilirsiniz.

* * *

-121 ﴿ تَعْجِيل الْفِطْرِ وَتَأْخِير السَّحُورِ ﴾

“İftarı acele açma ve sahuru geçiktirme”[7] ile ilgili hadisler

Bu hadis, şu yollardan gelmiştir:

1.      Ebu Hureyre

2.      Sehl b. Sa’d

3.      Ebu Zerr

4.      Adiy b. Hâtim

5.      Enes

6.      Abdullah ibn Ömer

7.     Abdullah ibn Abbâs

8.     Ya’lâ b. Mürre es-Sakafî

9.     Ebu’d-Derdâ’

10.     Hz. Aişe

11.     Ümmü Hakîm bint. Hizâm ve daha bir çokları

(İbn Hacer) “Fethu’l-Bârî” de ve Zürkânî (ö. 1122/1710)’de “Şerhu’l-Muvatta”da konu ile ilgili olarak derki:

“İbn Abdilberr dedi ki: İftarı acele açma ve sahuru geçiktirme ile ilgili hadisler, sıhhatli ve mütevatirdir.”

* * *

-122 ﴿ اَلْأَمْر بِالتَّسَحُّرِ وَالْحَثّ عَلَيْهِ ﴾

“Sahura kalkmayı emretme ve sahura teşvik etme”[8] ile ilgili hadisler

1.      Enes

2.      Abdullah ibn Mes’ud

3.      Ebu Hureyre

4.      Ebu Saîd el-Hudrî

5.      Câbir b. Abdullah

6.     Abdullah b. Surâka

7.     Amr ibnu'l-Âs

8.     Hüseyin b. Ali

9.     Hz. Ali

10.     Ebu Süveyd

11.     Utbe b. Abd

12.     Ebu’d-Derdâ’

13.     Meysere el-Fecr

14.     Abdullah ibn Abbâs

15.     İrbâd b. Sâriye

16.     Ebu Leyla el-Ensârî

17.     Kurre b. İyâs el-Müzenî

18.     Abdullah ibn Ömer

19.     Ebu Ümâme el-Bâhilî

20.     Sâib b. Yezîd ve daha bir çokları

* * *

-123 ﴿ أَنَّهُ كَانَ كَانَ يُدْرِكُهُ الْفَجْرُ وَهُوَ جُنُبٌ مِنْ أَهْلِهِ ثُمَّ يَغْتَسِلُ وَيَصُومُ ﴾

 “Resulullah (s.a.v), ailesinden birisiyle cinsel ilişkide bulunup cünüp olduğu halde tanyeri (fecr) zamanına erişip ardından da boy abdesti alır ve oruca başlardı”[9]

Bu hadis, şu yollardan gelmiştir:

1.      Hz. Aişe

2.      Ümmü Seleme

3.      Abdullah ibn Ömer

Tahâvî (ö. 321/933) “Şerhu Meâni’l-Âsâr”da, bu hadisi, pek çok yollardan; Hz. Aişe ile Ümmü Seleme’ye dayandırmıştır. Daha sonra da bu konuyla ilgili Resulullah (s.a.v)’den gelen rivayetlerin, mütevatir olduğunu söylemiştir.[10]

(İbn Hacer’de) “Fethu’l-Bârî”de konu ile ilgili olarak aynen şöyle der: “Bu konudaki Hz. Aişe ile Ümmü Seleme Hadisi, gerçekten aynı manada, pek çok yollardan gelmiştir.

Hatta İbn Abdilberr (ö. 463/1071) bile, bu hadisin, sahih ve mütevatir olduğunu söylemiştir.” (İbn Hacer’in sözü burada bitmektedir.) 

(Kastallânî’de) “İrşâdu’s-Sârî”de bu husus nakletmiştir.

Zürkânî (ö. 1122/1710)’de “Şerhu’l-Muvatta”da, konu ile ilgili olarak şöyle der: “(İbn Abdilberr’in) ‘İstizkâr’ adlı geçende ‘rivayetler” sözü; Hz. Aişe, Ümmü Seleme ve daha bir çoklarının –Hz. Peygamber (s.a.v)’den değil de kendi başlarına naklettiği rivayetler ile- İmam Mâlik’in,[11] Hz. Aişe ile Ümmü Seleme’nin Hz. Peygamber (s.a.v)’den naklettiği rivayetler, mana bakımından uyuşmaktadır.

Ebu Hureyre’den gelen rivayet dışında  bu konuda bir görüş ayrılığının olduğunu bilmiyorum. Bu da, Ebu Hureyre’nin ﴿ مَنْ أَصْبَحَ جُنُباً أَفْطَرَ ذَلِكَ الْيَوْم ﴾ “Kim cünup olarak sabahlarsa, o gün iftar etmiştir”[12] sözüdür. Ebu Hureyre’nin bu sözü hususunda oluşan görüş ayrılığını sona erdirmek için onun bu konudaki sözünü başka bir şekilde yorumlamak gerekmektedir. Allah izin verirse, ileri de bu konudan bahsedeceğiz.” (Zürkânî’nin sözü burada bitmektedir.)

* * *

-124 ﴿ أَنَّهُ عَلَيْهِ الصَّلاةُ وَالسَّلامُ كَانَ يُقَبِّلُ وَهُوَ صَائِمٌ ﴾

“Resulullah (s.a.v), oruçlu olduğu halde bile (hanımlarını) öperdi”[13]

Bu hadis, şu yollardan gelmiştir:

1.      Abdullah ibn Abbâs

2.      Ümmü Seleme

3.      Hafsa

4.      Hz. Aişe

Tahâvî (ö. 321/933) “Şerhu Meâni’l-Âsâr”da konu ile ilgili olarak aynen şöyle der: “Resulullah (s.a.v), oruçlu olduğu halde bile (hanımlarını) öptüğü ile ilgili gelen rivayetler, mütevatir olarak gelmiştir.”

Daha sonra Tahâvî, bu hadislerden bir çoğunu –özellikle de Hz. Aişe’den[14] gelen hadisi- senedleriyle birlikte nakletmiştir.

Daha sonra da der ki: “Resulullah (s.a.v), oruçlu olduğu halde bile (hanımlarını) öptüğü şeklinde O’ndan gelen rivayetler, mütevatirdir. Bu da göstermektedir ki; öpme, oruçluya iftar ettirici (orucu bozdurucu nitelikte) değildir.”[15] 

* * *

-125 ﴿ أَفْطَرَ الْحَاجِمُ وَالْمَحْجُومُ ﴾

“Kan alan da aldıran da, orucunu açmıştır.[16]

Suyûtî (ö. 911/1505) “el-Ezhâr”da bu hadisi şu yollardan getirmiştir:

1.     Sevbân         

2.     Şeddâd b. Evs           

3.     Râfi’ b. Hadîc                                              

4.     Hz. Ali                                               

5.     Üsâme b. Zeyd                                   

6.     Bilâl                                                 

7.     Ma’kil b. Yesâr                                

8.     Ebu Musa el-Eşârî

9.     Ebu Hureyre

10.     Hz. Aişe

11.     Enes

12.     Câbir b. Abdullah

13.     Semure b. Cündub

14.     Abdullah ibn Abbâs

15.     Abdullah ibn Ömer

Toplam: 15 kişi.

(Derim ki:) Bu hadis, şu yollardan da gelmiştir:

16. Ebu Zeyd el-Ensârî     

17. Sa’d b. Ebi Vakkâs

18. Abdullah ibn Mes’ud

19. Hasan (mürsel olarak)

a.  Sevbân Hadisi.

İmâm Ahmed (ö. 241/855) derki: “Bu hadis, bu konuda rivayet edilen hadislerin en sıhhatli olanıdır.”

Buhârî (ö. 256/870)’de  aynı şekilde bu sözü söylemiştir.

b.  Râfi’ b. Hadîc Hadisi.

Tirmizî (ö. 279/892)’de, Râfi’ b. Hadîc Hadisi hakkında şöyle der: “Bu hadis, hasendir.”

(Bazı) Tirmizî nüshalarında, (Râfi’ b. Hadîc) hadisinin, sahih olduğuna dair ilave  de vardır.

Tirmizî derki: “İmam Ahmed’in (Râfi’ b. Hadîc Hadisi hakkında) şöyle söylediği anlatılmıştır: ‘Bu konuda rivayet edilen en sıhhatli hadis, Râfi’ b. Hadîc Hadisidir.’

Ali b. Abdullah’ın da bu konuda şöyle söylediği anlatılmıştır: ‘Bu konuda rivayet edilen en sıhhatli hadis, Sevbân Hadisi ile Şeddâd b. Evs Hadisidir.’” (Tirmizî’nin sözü burada bitmektedir.)[17]

c.  Râfi’ b. Hadîc Hadisi ile Şeddâd b. Evs Hadisinin; İbn Hibbân (ö. 354/965) ile Hâkim (ö. 405/1014), sahih olduğunu belirtmişlerdir.

d.  Ebu Musa el-Eş’arî Hadisi.

Ali ibnü’l-Medînî  (ö. 234/848), bu hadisin, sahih olduğunu söylemiştir.

Nesâî (ö. 303/915)’de derki: “Bu hadisin, merfu’ oluşu, bir yanılgıdır.”

e.  Ma’kil b. Yesâr Hadisi.

Böylece Buhârî (ö. 256/870), bu hadisi rivayet edenin İbn Yesâr olduğunu tercih etmiştir. Bunun, İbn Sinân olduğu da söylenilmektedir.

Bu konuda daha geniş bilgi için İbn Hacer (ö. 852/1447)’in “Tahrîcu Ehâdisi’r-Râfiî” ile “Tahrîcu Ehâdisi’l-Hidâye” adlı kitabına bakabilirsiniz.

Suyûtî (ö. 911/1505) “Câmi’” de,[18] bu hadisin mütevatir olduğunu söylemiştir.

(Münâvî’de) “Teysîr”de derki: “Bu hadisi, 10 küsur sahabe rivayet etmiştir.”

(Yine Münâvî) “Feyzu’l-Kadîr”de ise şöyle der: “Zehebî dedi ki: ‘Bu hadisi, 10 küsur sahabe rivayet etmiştir. Bu hadislerin çoğu, zayıftır.’”

İbn Abdilberr (ö. 463/1071)’de, bu hadisin, sahih ve bir çok (hadis kitab)ında Abdullah ibn Abbâs’dan gelen ﴿ أَنَّهُ عَلَيْهِ السَّلاَمُ اِحْتَجَمَ وَهُوَ صَائِمٌ ﴾  “Peygamber (s.a.v), oruçlu olduğu halde kan aldırdı”[19] hadisiyle mensûh[20] olduğunu belirtmiştir; çünkü Abdullah ibn Abbâs Hadisi, (kaydettiğimiz) bu hadisten daha sonra (söylenmiş)tir.

İbn Hazm (ö. 456/1063)’da derki: “ ﴿ أَفْطَرَ الْحَاجِمُ وَالْمَحْجُومُ ﴾ “Kan alan da aldıran da, orucunu açmıştır” hadisi, kesinlikle sahihtir. Fakat Hz. Peygamber (s.a.v)’in, oruçlu kimse için kan aldırmada daha ruhsatlı davrandığını Ebu Saîd el-Hudrî[21] hadisin de bulduk. Bu hadisin senedi de, sahihtir. Dolayısıyla da bu hadis, (delil) almak gerekir; çünkü ruhsat, ancak azimet’ten sonra olur. Bu da, ister kan alan ve ister kan aldıran için olsun, kan aldırmak suretiyle oruç açmanın nesh edildiğini göstermektedir.”[22]

İmam Şâfiî (ö. 204/819), kan alanında aldıranın da orucunun bozulacağına dair rivayetin nesh edildiğini belirtmiştir.

İmam Ahmed (ö. 241/855)’de, kan alma ve aldırma ile ilgili hadisin, dış görünüşünü alıp kan alanın da aldıranın da, orucunun bozulacağını ve (bu durumdaki bir) orucun kaza edilmesi gerektiğini belirtmiştir.

Fakat Cumhûr, İmam Ahmed’in görüşünün aksini belirtmiştir.

* * *

-126 ﴿ أَنَّه عَلَيْهِ الصَّلاةُ والسَّلامُ اِرْتَقَى دَرَجَةَ الْمِنْبَرِ فَقَالَ: آمِين. ثُمَّ اِرْتَقَى الثَّانِيَةَ فَقَالَ: آمِين. ثُمَّ اِرْتَقَى الثَّالِثَةَ فَقَالَ: آمِين. فَلَمَّا نَزَلَ سُئِلَ عَنْ ذَلِكَ فَقَالَ: إَنَّ جِبْرِيلَ عَرَضَ لِي فَقَالَ: بَعُدَ مَنْ أَدْرَكَ رَمَضَانَ فَلَمْ يغفرْ لَهُ. فَقُلْتُ آمِين فَلَمَّا رَقِيتُ الثَّانِيَةَ قَالَ بَعُدَ مَنْ ذكرت عِنْدَهُ فَلَمْ يصلْ عَلَيْكَ فَقُلْتُ آمين فَلَمَّا رَقِيتُ الثَّالِثَةَ قَالَ بَعُدَ مَنْ أَدْرَكَ أَبَوَيْهِ الْكِبَرَ عِنْدَ أَوْ أَحَدَهُمَا فَلَمْ يدخلاَهُ الْجَنَّةَ فَقُلْتُ آمِين ﴾

“Resulullah (s.a.v) minbere çıkarken birinci basamakta durup:

‘Amin’ buyurdu. Sonra ikinci basamakta tekrar durup: ‘Amin’ buyurdu. Daha sonra üçüncü basamakta tekrar durup: ‘Amin’ buyurdu. Minberden indikten sonra Resulullah (s.a.v)’e, minbere çıkarken her basamakta niçin ‘Amin’ dediğinin sebebi soruldu. Bunun üzerine Resulullah (s.a.v):

‘Cebrail, (birinci basamağa çıktığımda) bana  gelip: ‘Ramazan ayına erişip de bu ay sebebiyle  affa uğramayan kimseye yazıklar olsun’ dedi. Ben de, ‘Amin’ dedim. İkinci basamağa çıktığımda:

‘Yanında ben(im adım) anılıp da bana Salavât getirmeyen kimseye yazıklar olsun’ dedi. Ben de, ‘Amin’ dedim. Üçüncü basamağa çıktığımda:

‘Yanında annesi ve babası yada ikisinden biri ihtiyarlığa erişip de Cennete giremeyen kimseye yazıklar olsun’ dedi. Ben de, ‘Amin’ dedim”[23]  

Bu hadisi, Hâkim (ö. 405/1014) rivayet edip sonra da derki: “Hadisin, şu yoldan gelen senedi sahihtir:

1.      Ka’b b. Ucre”

İbn Hibbân (ö. 354/965)’da “Sahîh”de, bu hadisin bir benzerini, Mâlik yolundan şöyle getirmiştir:

2.      İbn Hasen b. Mâlik ibnü’l-Huveyris babasından, o da atasından

Yine İbn Hibbân (ö. 354/965) ile İbn Huzeyme (ö. 311/923), bu hadisi, şu yoldan rivayet etmiştir:

3.  Ebu Hureyre

Taberânî (ö. 360/970)’de, bu hadisi, leyyin bir senedle şu yoldan rivayet etmiştir:

4.  Abdullah ibn Abbâs

Yine Taberânî (ö. 360/970), bu hadisi, leyyin senedlerle –bu sened-lerden birisi hasen olup- şu yoldan rivayet etmiştir:

5.  Câbir b. Semure

Taberânî (ö. 360/970) ile Bezzâr (ö. 292/904) ise, bu hadisi, şu yoldan rivayet etmiştir:

6.  Abdullah ibnü’l-Hâris b. Cüz’ ez-Zebîdî

Bezzâr (ö. 292/904) ile İbnü’n-Neccâr (ö. 643/1245) ise, bu hadisi, şu yoldan rivayet etmiştir:

7.  Enes

Yine Bezzâr (ö. 292/904), bu hadisi, şu yoldan rivayet etmiştir:

8.   Ammâr b. Yâsir 

Buhârî (ö. 256/870) “Edebu’l-Müfred”de ve Beyhakî (ö. 458/1066), bu hadisi, şu yoldan rivayet etmiştir:

9.  Câbir b. Abdullah

* * *

-127 ﴿ لَيْسَ مِنَ الْبِرِّ الصِّيَامُ فِي السَّفَرِ ﴾

“Yolculukta oruç tutma, iyilikten (=Allah’ı memnun edecek bir davranıştan) değildir”[24]

 

Suyûtî (ö. 911/1505) “el-Ezhâr”da bu hadisi şu yollardan getirmiştir:

1.      Câbir b. Abdullah

2.      Ka’b b. Âsım el-Eş’arî

3.      Ebu Berze el-Eslemî

4.      Abdullah ibn Abbâs

5.      Abdullah ibn Ömer

6.      Ammâr b. Yâsir

7.      Ebu’d-Derdâ’

Toplam, 7 kişi.

(Derim ki:) Şeyh Abdurrauf el-Münâvî (ö. 1031/1622) “Teysîr”de, Suyûtî (ö. 911/1505)’den naklen bu hadisin mütevatir olduğunu belirtmiştir.

Bu konuda İmâm Ahmed (ö. 241/855)’in, Ka’b b. Âsım el-Eş’arî’den yaptığı rivayet şu şekildedir:

﴿ ليس من أم بر أم صيام في أم سفر ﴾

“Yolculukta oruç tutma, iyilikten (=Allah’ı memnun edecek bir davranıştan) değildir”

(Hadiste geçen) bu lüğat, bazı Yemen halkına ait bir lüğattır. Onlar, normalde “elif” ( ا ) harfinden sonra gelen tanımlılık bildiren “lâm” ( ل ) harfini, “mîm” ( م ) harfine çevirip okuyorlar. Hz. Peygamber (s.a.v)’in, bu lüğatla, bu Eş’arî  kabilesine mensup kimseye hitap etme olasılığı vardır; çünkü bu lüğat, (Yemen’deki) Eş’arî kabilesine ait bir lüğattır. Yine Eş’arî kabilesine ait kişinin, kendi lüğatında bulunan bu lüğatla konuşma olasılığı da vardır. Dolayısıyla da bu lüğat, Eş’arî kabilesine ait kişinin konuştuğu şeye yorumlanır.

İbn Hacer (ö. 852/1447) “Tahrîcu Ehâdisi’r-Râfiî”de konu ile ilgili olarak şöyle der: “Bana göre; bu ikinci  (yorum, diğerine nispetle) daha önemlidir.”

Yine de doğruyu en iyi bilen Allah’tır.

* * *


 

-128 ﴿ مَنْ صَامَ رَمَضَانَ وَاَتْبَعَهُ سِتّاً مِنْ شّوَّالٍ فَكَأَنَّمَا صَامَ الدَّهْرَ ﴾

“Kim Ramazan (orucunu) tutar ve Şevvâl (ayın)dan da altı gün (daha oruç tutup bunu) Ramazan orucuna eklerse, (o kimse,) yıl (boyunca) oruç tutmuş gibi olur”[25]

Suyûtî (ö. 911/1505) “el-Ezhâr”da bu hadisi şu yollardan getirmiştir:

1.      Ebu Eyyûb

2.      Sevbân

3.      Câbir b. Abdullah

4.      Ebu Hureyre

5.      Abdullah ibn Abbâs

6.      Abdullah ibn Ömer

7.      Gannâm

8.      Berâ’ b. Âzib

Toplam, 8 kişi.

-129 ﴿ صَوْمُ يَوْمَ عَاشُورَاءَ يُكَفّرُ سَنَةً وَصَوْمُ يَوْمَ عَرَفَةَ يُكَفّرُ سَنَتَيْنِ ﴾

“Aşure günü tutulan oruç, (sadece geçen) yıla kefarettir. Arefe günü tutulan oruç ise, iki yıla (yani hem geçen ve hemde gelecek yıla) kefarettir”[26]

Suyûtî (ö. 911/1505) “el-Ezhâr”da bu hadisi şu yollardan getirmiştir:

1.      Ebu Katâde

2.      Katâde ibnu’n-Nu’mân

3.      Abdullah ibn Ömer

4.      Ebu Saîd el-Hudrî

5.      Hz. Aişe

6.      Zeyd b. Erkam

7.      Sehl b. Sa’d

Toplam, 7 kişi.

* * *

-130 ﴿ أَيَّامُ التَّشْرِيقِ أَيَّامُ أَكْلٍ وَشُرْبٍ ﴾

“Teşrik günleri, yeme ve içme günleridir”[27]

Suyûtî (ö. 911/1505) “el-Ezhâr”da bu hadisi şu yollardan getirmiştir:

1.     Ka’b b. Mâlik

2.     Nübeyşe el-Huzelî

3.     Ukbe b. Âmir

4.     Hz. Ali

5.     Ümmü Mes’ud ibnü’l-Hakem ez-Zurakî

6.     Abdullah b. Huzâfe es-Sehmî

7.     Ümmü Fadl bintü’l-Hâris

8.     Ebu Hureyre

9.     Bişr b. Sühaym el-Gıfârî

10.     Sa’d b. Ebi Vakkâs

11.     Abdullah ibn Ömer

12.     Büdey b. Verkâ’

13.     Abdullah ibn Abbâs

14.     Ma’mer b. Abdullah el-Adevî

15.     Hz. Ömer

16.     Üsâme el-Huzelî

Toplam, 16 kişi.

(Derim ki:) Bu hadis, şu yollardan da gelmiştir:

17.     Hazma b. Amr el-Eslemî

(Münâvî) “Teysîr”de, bu hadisin mütevatir olduğunu belirtmiştir.

Yine (Münâvî) “Feyzu’l-Kadîr”de, Suyûtî (ö. 911/1505)’den naklen, bu hadisin mütevatir olduğunu söylemiştir.

Yine de doğruyu en iyi bilen Cenab-ı Allah’tır.


 

[1]      Oruç kelimesi, Farsçadaki “rûze” kelimesinin Türkçeleşmiş şeklidir. Arapçası, savm yada sıyâm’dır. Savm kelimesi, Arapça’da; “bir şeyden uzak durmak, bir şeye karşı kendini tutmak, engellemek” anlamında kullanılır.

        Terim olarak ise; imsak vaktinden iftar vaktine kadar, bir amaç uğruna ve bilinçli olarak, yeme-içme ve cinsel ilişkiden uzak durmak demektir.

        Oruç, Peygamberimizin hicretinden bir buçuk sene sonra Şaban ayının onuncu günü farz kılınmış olup İslam’ın beş şartından biridir. Orucun farz kılındığını bildiren ayetler, Bakara: 2/183-184’dir. 

[2]      Burada bir hedefe işaret edilmiş ve bir vesile tayin edilmiştir. Hedef, gayet açık olup Ramazan ayının tamamında oruç tutulması, ondan bir güğn dahi olsa zayi edilmemesidir.

        Hilalin gözlerle gözlenmesi, o dönmede insanların geneli için yapılabilen kolay bir vesile olduğu için hadisi şerif onlara bunu tayin etmiştir. Çünkü örneğin, şayet astronomik hesap gibi başka bir vesile ile sorumlu kılsaydı, ümmet o zaman yazma ve hesap bilmeyen ümmi bir toplum olduğundan işleri çok zorlaşacaktı. Halbuki Allah, İslam ümmetine kolaylık istiyor, zorluk istemiyordu.

        Beşer ilminin, kendisini aya yükseltip ayın yüzeyine inmesini ve onun yüzeyinde dolaşmasını, onun taş ve topraklarından örnekler almasını mümkün kılacak kadar ileri bir seviyeye ulaşmış, İslam ümmeti içerisinde de uzay, jeoloji  alanlarında uzman kişiler yetişmiş ve böylece hadisin hedefini daha iyi gerçekleştirmek için, ayın girişini tesbitte; hata, yanılma ve yalan olasılığından uzak başka bir vesile oluşmuşsa, o zaman hükmü, sadece hilalin görünmesi şeklindeki vesile üzerinde kalmanın bir anlamı kalmamaktadır.

        Bugün kameri ayların girip çıktığını ispat için kesin astronomik hesabı esas alıp onunla amel etmek, “kıyası evla” babından öncelikle kabul edilmesi gereken bir vesiledir. Rüyet gibi kendisinde şüphe ve ihtimal bulunan en basit bir vesileyi alıp amel etmeyi bize meşru kılan sünnet; kesin hesap astronomik hesap gibi, kastedileni gerçekleştirmede, orucun başlangıcı, bitimi ve kurbanı tayinde ümmeti şiddetli ihtilaftan çıkarıp dini konularda arzu edilen vahdeti sağlayabilecek daha yüksek, daha mükemmel ve daha uygun bir olan bir vesileyi reddetmez.

        Büyük hadis alimi Şeyh Ahmed Şakir, hükümde rüyete itibar edilmesinin bizzat hadiste belirtilen illetle illetlenmiş olmasına rağmen kameri ayların girişini astronomi hesabıyla ispat cihetine gitmiştir.  Çünkü yalnızca rüyete itimat edilmesi durumu, nassda belirtilen bir illetle illetlenmiştir. O da, ümmetin yazma ve hesap bilmeyen ümmi bir ümmet oluşudur. Bu illet artık ortadan kalkmıştır.  Bu sebeple ma’lul (=illetlin)inde kalkması gereklidir. Çünkü hüküm, varlığında da yokuluğunda da illetiyle beraber dönüp dolaşır.  Ümmet, ümmiliğinde çıkıp da yazan ve hesap eden bir ümmet olunca, o zaman ümmilik illeti gider. Sabit olan yakine başvurmaları ve ayların ispatında sadece hesabı almaları vacip olur. Rüyete ise ancak, hesap ehlinden kendilerine sabit ve sahih  haberlerin ulaşmadığı, insanların çöl veya köylerde bulunması gibi, hesabı bilmeleri zor olan veya hesap ile ilgili bilgiden uzak olduğu zamanlarda ve durumlarda müracaat etmeleri gerekir.

        Ayrıca astronomik hesaba itimat edilmesine, sünnet de işaret etmektedir. Çünkü havanın bulutlu yada kapalı olması halinde bilfiil hesaba başvurulması mahiyetinde “takdir edin” ifadesi kullanılmaktadır. 

        Şafii fakihi Takıyuddin es-Sübkî “Fetvalar”ında, hesabın, rüyeti nefyetmesi halinde, hakimin, şahitlerin şahitliğini reddetmesi gerektiğini şöyle belirtmiştir: “Çünkü hesap, kesindir. Şahitlik ve haber ise zannidir. Zan ise, kesin olan bir delilin önüne geçmesi şöyle dursun, onunla çelişkili olduğu dahi söylenemez.”

        Bu konuda daha geniş bilgi için b.k.z: TDV İslam Ansiklopedisi, 18/1-11; Hayreddin Karaman, İslam’ın Işığında Günün Meseleleri, 1/127-152, İz yay. İst. 2000; Yusuf Kardavi, Sünneti Anlamada Yöntem, s. 160-170, Rey yay. Kayseri

[3]      Müslim, Siyam 19, 20; Tirmizî, Savm 2; Nesai, Siyam 9, 11; Müsned: 2/287,415, 3/329

[4]      Buhari, Savm 5, 11; Mülim, Siyam 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9; Ebu Davud, Savm 4; Nesai, Siyam 9, 10, 11; İbn Mace, Siyam 7; Darimi, Savm 2, 5; Müsned: 2/5, 13, 63, 145

[5]      Taberânî, el-Kebir; Bezzâr

[6]      Tahâvî, Şerhu Meâni’l-Âsâr, 1/436

[7]      Alimleri sahur yemeğinin müstehab olduğu hususunda ittifak etmişlerdir. Bu konuda gelen hadisler, oruç tutanları, sahura teşvik etmektedir. Çünkü sahur yemeği, Hıristiyanların orucu ile Müslümanların orucunu birbirinden ayıran bir özelliğe sahiptir. Çünkü Hıristiyanlar, sahura kalkmazlar. Ayrıca bu konuda gelen hadisler, sahur yemeğini, tan yerine yakın bir zamana kadar geciktirilebileceğine teşvik vardır.

        İftar için acele etmek de, müstehabtır. Çünkü bir hadis de; “İnsanlar iftarı acele yapmaya devam ettikçe hayrda daimdirler” buyurulmaktadır. Bu hadisin anlamı; insanlar bu sünneti korumaya devam ettikleri sürece daima hayr işlemiş sayılırlar. İftarı geciktirirlerse, bu, onların fesada düşeceklerine bir alamettir” demektir. Çünkü iftarda acele davranmak, gün boyunca oruç tutan kimse için en uygun olanıdır. Oruç tutma ibadetine karşı daha dayanıklı olur.

        Konu ile ilgili hadisler için b.k.z: Buhârî, Savm 45; Müslim, Siyam 48, 49, 50; Ebu Dâvud, Savm 21, 22; Tirmizî, Savm 10, 13; Nesâî, Savm 19, 29; İbn Mâce, Siyam 23; Muvatta, Siyam 6; Taberânî, el-Kebir, el-Evsat; 

[8]      Resulullah (s.a.v), bazı hadislerde, sahura kalkmayı emretmektedir. Alimler, başka rivayetleri de göz önüne alarak bu emrin, vacip değil de mendubu ifade ettiğini söylerler. Çünkü Belağat’ta “emr” ifade eden bir kelime, 9 anlama gelebilmektedir. Buna göre her “emr” ifade eden kelime, vacip olmamaktadır.

        Sahura kalkmak ve sahur yemeği yemek, oruç tutacak kimsenin, orucun başlama (=imsak) vakti olan fecirden önce bir şeyler yemesidir.

        Hadislerde “bir yudum su bile olsa” sahura kalkılması gerektiği ifade edilmektedir. Hatta hadiste sahur için vaad edilen “bereket”ten kasıt; ecr ve sevaptır. Sahurun verceği güçle oruç daha canlı, daha şevkli tutulur. Hz. Peygamber (s.a.v)’in sünnetine uyulmuş olunur, ehl-i kitaba muhalefet edilmiş olunur, seher vaktinin önemi kavranılmış olunur.

        Konu ile ilgili hadisler için b.k.z: Buhârî, Savm 20; Müslim, Siyam 39, 45, 46; Tirmizî, Savm 17; Nesâî, Savm 18, 19, 25, 27; Ebu Dâvud, Savm 16, 17, 30; İbn Mâce, Siyam 22; Taberânî, el-Evsat, el-Kebir; İbn Adiy, Kâmil; Ebu Nuaym el-Isfahanî; İbn Hibbân, Sahih; Bezzâr;

[9]      Hadis, Resulullah (s.a.v)’in, ailesinden birisiyle cinsel ilişkide bulunup cünüp olduğu halde tanyeri zamanına erişip ardından da boy abdesti alıp oruca başladığını ifade etmektedir.

        Hz. Peygamber (s.a.v) asıl itibariyle daha öncede boy abdesti alabilirdi. Fakat Hz. Peygamber (s.a.v)’in tanyeri zamanında boy abdesti alması, bu işin caiz olduğunu bildirmek içindir.

        Cünüp olarak sabahlayan kimsenin oruçlu sayılıp sayılmayacağı meselesi, alimler arasında ihtilaflıdır. Bu konuda yedi görüş vardır.

        Ebu Hanife’ye göre; bu şekildeki bir oruç, ister farz olsun, ister nafile olsun, mutlak surette sahihtir. Cünüp olarak sabahlama, kasten, uyuma yada unutma şeklinde meydana gelmesi bir şeyi değiştirmez. Çünkü hadis, genel ve mutlaktır.

        Nevevî, cünüp olarak sabahlayan kimsenin orucunun sahih olduğunu, bu konuda alimler arasında ittifak bulunduğunu ve bu konudaki ihtilafların sonradan kalktığını ve hayızlı ile nifaslı kadınların da böyle olduğunu belirtmiştir.

        Konu ile ilgili hadisler için b.k.z: Buhârî, Savm 22, 25; Müslim, Siyam 75, 76, 77, 78, 79, 80; İbn Mâce, Siyam 27 (1703, 1704); Müsned: 6/289 

[10]     Tahâvî, Şerhu Meâni’l-Âsâr, 2/105

[11]     Muvatta, Siyam 10, 11

[12]     Müslim, Siyam 75 (Ebu Hureyre hadisi, cünüp olduğunu bilerek sabahlayan kimsenin orucunun sahih olmadığını göstermektedir. Fakat Ebu Hureyre’nin bu görüşten döndüğü belirtilmiştir.)

[13]     Öpmenin orucu bozup bozmayacağı meselesi, alimler arasında tartışma konusu olmuştur. Bu konuyu rivayet eden alimler, Hz. Peygamber (s.a.v)’in oruçlu iken hanımlarını öptüğünü belirtmişlerdir. Yalnız Hz. Aişe’den gelen bir rivayette; Resulullah (s.a.v)’in, nefsine, herkesten daha fazla hakim olduğunu belirterek oruçlu iken öpmenin riskine dikkat çekmektedir. Alimler, rivayetlerdeki ihtiyati kayıtları da dikkate alarak meseleyi yumuşak bir üslupla hükme bağlamaya çalışmışlardır.

Yine alimler, meninin gelmesine sebep olmadıkça orucu bozmayacağı hususunda ihtilaf etmezler. Bu konuda Resulullah (s.a.v)’e, öpmenin orucu bozup bozmayacağı sorulduğunda; “Abdest sırasında ağzını yıkaman orucu bozar mı?” (Ebu Dâvud, Savm 33 (2385)) buyurarak; ‘hep bilirsiniz ki, su içmenin bir önceki hali olan ağza su alma orucu bozmaz, bunun gibi, cinsel ilişkinin bir önceki hali olan öpme de orucu bozmaz’ demek istemiştir.

Ebu Hanife’ye göre ise; oruçlu iken öpme genç insana mekruh olup yaşlıya caizdir.

Konu ile ilgili hadisler için b.k.z: Müslim, Siyam 74; İbn Mâce, Siyam 19 (1685); Müsned: 6/291; Tahâvî, a.g,e, 2/90  

[14]     Buhârî, Savm 23, 24; Müslim, Siyam 62-65; Ebu Dâvud, Savm 33 (2382-2386); Tirmizî, Savm 31 (727-729); İbn Mâce, Siyam 19 (1683)

[15]     Tahâvî, a.g,e, 2/90  

[16]     Bu hadise göre; kan aldıran da alan da orucunu açmış sayılmaktadır. Kan aldırmanın orucu bozmayacağı, başka rivayetlerde geçmektedir. Bu rivayetler ise, kaydettiğimiz bu hadisden daha sonra söylenmiştir. Hanefiler de bu doğrultuda hareket ederek kan aldırmanın orucu bozmayacağına hükmetmişlerdir. Kan aldırmakla orucunun bozulduğunu zanneden kimse, yer içerse gününe gün kaza eder.

        Konu ile ilgili hadisler için b.k.z: Buhârî, Savm 43; Ebu Dâvud, Savm 28; Tirmizî, Savm 60; İbn Mâce, Siyam 18; Dârimî, Savm 26; Müsned: 3/465, 4/123, 5/157, 210, 276, 6/12; Hâkim. Müstedrek, 1/429; Beyhakî, Sünen, 4/256; Taberânî, el-Kebir, el-Evsat, 5271;Tahâvî, a.g.e, 2/98 

[17]     Tirmizî, Savm 60 (774)

[18]     Suyûtî, el-Câmi’, H. No: 1309

[19]     Buhârî, Sayd 11, Savm 22, Tıb 12, 14, 15; Müslim. Hac 27-28; Ebu Dâvud, Menasik 35; Tirmizî, Savm 60, Hac 22; Nesâî, Hac 92, 93, 95; İbn Mâce, Siyam 18, Menasik 87, Tıb 21; Dârimî, Menasik 20; Muvatta, Hac 74

[20]     Nesh: Önce gelen bir hükmün, daha sonra gelen bir hükümle ortadan kalkmasına denir. Kaldırılan hükme, mensuh denilir. Kaldıran hükme de, nasih denir.

[21]     Tahâvî, a.g.e, 2/100

[22]     Kan alanında aldıranın da orucunun bozulduğunu belirten hadis, hicri 8. yılda söylenmiştir. Kan aldırmanın orucu bozmayacağını belirten hadis ise, hicri 10. yılda söylenmiştir.

[23]     Hadis, üç meseleye temas etmektedir: 1. Ramazan ayının fazileti. 2. Resulullah (s.a.v)'in ismi anıldığında ona salavât getirmek, 3. İhtiyarlık hallerinde anne-babaya iyi davranmak. Bizi burada igilendiren ise Ramazan ayının fazileti ilgili olandır.

        Ramazan ayında rahmet kapıları açılır, cehennem kapıları kapatılır, şeytanlar zincire vurulur. Bu ay boyunca tutulan oruç, rıza ve rahmet deryasına dalmayı mümkün kılabilecek yeterli bir miktardır. Bunun için de; Ramazan ayı orucunu, Allah'ın farz kıldığına inanarak ve sevabını da Allah'tan umarak tutmak gerekmektedir. Ancak bu sayede geçmiş günahlar bağışlanır, mağfiret olunur.  

[24]     Hadis; yolculuk sırasında tutulan oruç ile ilgilidir. Yolculuk sırasında oruç tutma, kişiye ağır gelir. Oruç tutayım derken canından olabilir yada bir rahatsızlık geçirebilir. Bunun yanı sıra kişi, oruç tutma gücüne de sahip olabilir. O halde yolculuk sırasında kendinde oruç tutma gücü bulan kimselerin oruç tutmaları azimet, bu dudmda olmayan kimselerin ise orucu yemeleri ruhsattır. Hanefilerin görüşü bu şekildedir. Çünkü Allah, kişiye, gücünün yetmeyeceği yükü de yüklemez. Dolayısıyla da her iki şekilde oruç tutma, sevabı gerektirir.

        Konu ile ilgili hadisler için b.k.z: Buhârî, Savm 36; Müslim, Siyam 92; Nesâî, Savm 46, 47, 48; Ebu Dâvud, Savm 43; Müsned: 3/299, 318, 5/434; Tahâvî, a.g.e, 2/63; Taberânî, el-Kebir, el-Evsat; Bezzâr 

[25]     Bugün Müslümanlar genel olarak iki çeşit takvim kullanmaktadırlar: 1. Güneş Takvimi: 365 gün 6 saat ve 12 aydır.

        2. Kameri Takvim: 355 gün ve 12 aydır. Bu aylar şunlardır: 1. Muharrem, 2. Safer, 3. Rebiülevvel, 4. Rebiülahir, 5. Cemaziyevvel, 6. Cemaziyelahir, 7. Recep, 8. Şaban, 9. Ramazan, 10, Şevvâl, 11. Zilkade, 12. Zilhicce.

        Kameri takvimde aylar, 29 yada 30 gündür, Kameri takvim, Güneş takviminden 10 gün önce geldiğinden Ramazan ve hac aylarının vakitleri her yıl değişir. Kameri takvim, 36 yılda bir devir yapması sebebiyle Ramazan ve hac ibadetleri; bazen yaz, bazen kış ve bazen de diğer mevsimlere rastlar. Müminler, ilk dönemden beri oruçlarını, haclarnı ve dini hükümlerini hep Kameri takvim hesabıyla yaparlar. Bir yılda 12 ay olduğu hususu, Tevbe: 9/36'da geçmektedir.

        Hadis; Ramazan orucundan sonra Şevval ayı içerisinde 6 gün daha nafile oruç tutmayı teşvik etmektedir. Böylece bir yıllık oruç tutmanın sevabı vaad edilmektedir. Alimler, bu hususu, şu şekilde açıklamışlardır:

        Yüce Allah, Kur'an-ı Kerim'de her bir hayr amelinin on misliyle kabul edileceğini (En'âm: 6/160) bildirmektedir. Öyleyse Ramazan ayında tutulan oruç, 10 ile çarpıldığında 10 ay eder. Şevval ayında tutulan 6 oruç ise, 10 ile çarpıldığında 2 ay eder. Sonuç itibariyle; Ramazan orucu + 6 günlük Şevval orucu = 12 ay eder. Bu da, bir yıla denk gelir.

        Bu orucu, Şevval ayının çeşitli günlerinde tutan yada Şevval ayının ortasında veya sonuna bırakan dahi peşi peşine tutmuş gibi sevaba nail olur.

        Hanefiler de, Ramazan bayramından sonra Ramazan orucuna Şevval'den 6 gün eklemenin mendub olduğunu belirtmişlerdir.

        Konu ile ilgili hadisler için b.k.z: Müslim, Siyam 204 (1164); Ebu Dâvud, Savm 58 (2432); Tirmizî, Savm 53 (759); İbn Mâce, Siyam 33 (1715, 1716); Müsned: 3/308, 324, 344, 5/280, 417, 419; Taberânî, el-Kebir, el-Evsat; Bezzâr; Dârekutnî  

[26]     "Aşure" kelimesi, sözlükte; "on" anlamına gelen "aşır" kelimesinden alınmştır. Bu konuda çeşitli görüşler ileri sürülmüştür.

        Aşure orucu, Muharrem ayının 9. ve 10. yada 10. ve 11. günü tutulan oruçtur. Aşure orucunun iki gün tutulmasının sebebi; Yahudilerin, Muharrem ayının sadece 10. günü oruç tutmalarıdır.

        Arafe günü tutulan oruç ise, kurban bayramından bir gün önce tutulan oruçtur.

        Arafe günü oruç tutmamayı ifade eden hadisler, hacılar içindir. Çünkü hacılar, o gün, dua ve hac amelleriyle uğraşmaktadır. Hacı olmayanlar için ise Arafe günü oruç tutmak, müstehabtır.

        Aşure günü orucu ile Arafe günü tutulan orucun, geçmiş yıla kefaret olması; küçük günahlar içindir. Arafe günü tutulan orucun, gelecek yıla da kefaret olması; kişinin, gelecek yıl içerisinde Allah'tan korkarak günah işlemekten kaçınmasıdır.

        Yalnız hadis, kişinin, bugünlerde tuttuğu oruç sebebiyle küçük günahlarının bağışlanabileceğini ifade etmektedir. Büyük günahların affı, tevbeye ve Allah'a bağlı bir durumdur.

        Konu ile ilgili hadisler için b.k.z: Müslim, Siyam 196; Tirmizî, Savm 46 (749), 48 (752); İbn Mâce, Siyam 40 (1731); Müsned: 5/297, 311; Taberânî, el-Kebir, el-Evsat; Heysemî, Keşfu'l-Estâr, 1/493 (H. No: 1053)

[27]     Hadis; teşrik günlerinde oruç tutmanın yasak edildiğini göstermektedir. Bugünlerde oruç tutma, mutlak surette caiz değildir.

        Teşrik günleri, Zilhicce ayının 11, 12, 13. günleridir. Bugünlerde kurbanetleri güneşe karşı serilerek kurutulduğu için bunlara teşrik günleri denilmiştir. Çünkü teşrik, güneşe karşı sermek anlamına gelir. Teşrik günlerinde, Arafe günü sabah namazından başlayıp bayramın 3. günü ikindi namazına kadar tekbirler getirilir.

        Bugünlerde hacılar, hem duayle ve hem de hac menasikleriyle uğraşmaktadırlar. Diğer insanlar ise, kurban bayramı nedeniyle kurbanlarını kesmekteler. Böyle günlerde bayram yapma yerine kendini bayramdan alıkoyma doğru değildir. Hanefiler, bu görüştedir.

        Konu ile ilgili hadisler için b.k.z: Müslim, Siyam 144 (1141); Ebu Dâvud, Savm 50 (2419); Tirmizî, savm (773); İbn Mâce. Siyam 35 (1719, 1720); Müsned: 1/76, 169, 2/229, 3/451, 494, 4/152, 326, 331, 6/338, 339; Hâkim, Müstedrek, 1/434; Tahâvî, a.g.e, 2/244, 245; Taberânî, el-Kebir, el- Evsat; İbn Huzeyme, Sahih, 3/130 (H. No: 2147, 2148)    



593 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın