• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/ali.gulhan.58
  • https://www.twitter.com/ali69gulhan
ali gulhan

İBRAHİM ALEYHİSSELAM

İBRAHİM ALEYHİSSELAM

 

İbrahim (a.s.)’ın, Yüce Allah’a Olan Teslimiyeti ve Kıyamet Gününde İlk Giydirilecek Olanın İbrahim (a.s.) Ol­ması

 

68) İbn Abbas’tan (r.huma) rivayet edildiğine göre, şöyle dedi: Resûlullah (s.a.s.) Bize hitaben nasihatte bulunmaya koyuldu ve şöyle buyurdu:

“Ey insanlar! Sizler, Allah’ın huzuruna yalınayak, çıplak ve sünnetsiz olarak çıkarılıp haşir olunacaksınız.” Sonra (devamla şöyle buyurdu): “İlk yarat­maya başladığımız gibi onu tekrar iade ederiz. Biz bunu vaad edip üzerimize almıştık. Muhakkak ki yapanlar Biziz.” (En­biya: 21/104) Kıyamet günü de bilin ki, ilk giydirilecek olan kişi İbrahim (a.s.)’dır. ashabımdan bazı kimseler sol tarafa alınırlar. Ben de:

“Ashabım, Ashabım” diye (yalvarıp) nida ederim. Bana:

“Se­nin vefatından sonra bunların neler yaptıklarını Sen bilmiyorsun” denildi. Ben de bunun üzerine salih kulun dediği gibi:

“Ben aralarında bulunduğum sürece üzerlerinde bir şahit idim. Beni aralarından aldıktan sonra artık onlar üze­rinde gözetleyici Sen oldun. Sen her şeye tam anlamıyla şahitsin. Eğer onlara azap edersen, muhakkak ki, onlar Se­nin kullarındır ve eğer onları bağışlarsan (yine) muhakkak ki Sen izzet sahibisin, Hakîm olansın.” (Maide: 5/117-118) derim. Bana da şöyle denir:

“Bunlar, sen onları terk ettikten sonra hep ökçeleri üzerine geri dönmüş hâlde yaşadılar.”[1]

v Buhârî’nin (6526) rivayet ettiği lafız şöyledir:

“Nebî (s.a.s.) Bize hitaben vaaza başladı ve şöyle buyurdu:

“Tıpkı sizi ilk yaratmaya başladığımız gibi onu tekrar iade ederiz.” (Enbiya: 21/104).

Kıyamet gününde ilk giydirilecek olan kimse İbrahim (a.s.)’dır. Ümmetimden bazı kimseler sol tarafa alınırlar. Ben de:

“Ey Rabbim! Ashabım, Ashabım!” diye nida ederim. Allahu Teâlâ da:

“Senden sonra onların neler yaptığını ve nasıl yaşadığını bilmiyorsun” diye buyurdu. Bunun üzerine ben de salih kulun dediği dedim: “Ben aralarında bulundu­ğum sürece üzerlerinde bir şahit idim. Beni aralarından al­dıktan sonra artık üzerinde gözetleyici sen oldun. Sen her şeye tamamıyla şahitsin. Eğer onlara azap edersen, şüphesiz ki, onlar Senin kullarındır. Eğer onları bağışlayacak olursan, şüphesiz ki, onlar Senin kullarındır. Eğer onları bağışlayacak olursan, şüphesiz ki Sen izzet sahibisin, Hâkimsin.” (Mâide: 5/117-118)

 

***

 


 

[1] Müttefekun aleyh. Müslim (2860) rivayet etmiştir. (inşallah) ileride gelecek.

İbrahim (a.s.)’jn, Allah’ın Huzurunda, Babası Âzer İle Buluşması

 

69) Ebû Hüreyre (r.a.)’dan gelen rivayette, Resûlullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:

“İbrahim, kıyamet gününde babası Âzer ile buluşur. Babasının yüzünde siyahlık ve toz bulunur. İbra­him (a.s.) babasına:

“Bana isyan etme dememiş miydim?” der. Babası Âzer de:

“Bugün Sana karşı gelmem” diye cevap verir. İbrahim (a.s.) da:

“Ey Rabbim! İnsanların diriltileceği günde beni utandırmayacağını vaad etmiştin. Rahmetten ol­dukça uzaklaşmış olan babamdan daha utanç verici bir şey var mıdır?” der. Bunun üzerine Allahu Teâlâ:

“Ben Cenneti kâfirlere haram kıldım” diye buyurur. Sonra da İbrahim’e:

“Ey İbrahim! Ayaklarının altındaki nedir?” denir. Bir de bakar ki, kanlar içerisinde kalmış bir sırtlan görür. Sırtlanın ayakla­rından tutulup cehenneme atılır.”[1]

Hadis hakkında ilim ehli şöyle demiştir:

“Hadiste geçen bu hayvan hakkında fazla bir malûmat verilmemiştir. Şöyle ki bu hayvan köpek ve domuz gibi hay­vanlara nispetle çirkinliği daha az olup, aslana nispetle çir­kinliği daha çoktur. Nitekim İbrahim (a.s.) babası Âzer'e çokça merhamet etmiş, ona mütevazılık göstermiş ancak babası Âzer bundan yüz çevirip böbürlenmişti. Küfründe ısrar etti. Kıyamet gününde de zillet sıfatı aldı. (Az önce geçen) hayva­nın (sırtlanın) çokça eğrilikleri (birbirini tutmayan hâlleri) mevcuttur. Hadiste Âzer’in (bu hayvan gibi) dosdoğru olma­yan birisi olduğunu ve iman etmediğini, hatta dinde eğrilik çizip, küfründe devam ettiğini ortaya koyuyor. Allah en iyisini bilir.”

v Kısaltılmış bir rivayet olarak Buhârî’de (4769) geçen lafız şöyledir:

“İbrahim babası ile buluşur ve:

“Ey Rabbim! İnsanların diriltileceği günde beni utandırmayacağını vaad etmiştin.” der. Allahu Teâlâ da:

“Şüphesiz ki Ben, kâfirlere cenneti ha­ram kıldım.” diye buyurdu.”

 

***


 

[1] Buhârî (3350).

İbrahim (a.s.)’ın, Kıyamet Gününde Şefaat Etmesi İçin Gelenlere Şe­faat Etmemesi

 

70) Ebû Hüreyre (r.a.)’dan rivayetle, dedi ki:

“Bir gün Resûlullah (s.a.s.)’e bir et parçası getirildi ve şöyle buyurdu:

“Şüphesiz Allah (c.c.) kıyamet gününde öncekileri ve sonraki­leri düz bir yerde toplar. Çağıran onlara sesini duyurur, ba­kan da onları görür, güneş onlara yakınlaşır.” Sonra şefaat hadisini zikredip (şöyle buyurur):

“İbrahim’e gelirler ve:

“Sen Allah’ın (c.c.) Peygamberisin, yeryüzünde Allah’ın halilisin (yakın dostsun), Rabbimize karşı bize şefaatçi ol” derler. İbrahim de -bazı söylemek zorunda kaldığı (tevile açık) yalanları hatır­layınca- “Nefsim, nefsim! Musa’ya gidin” diye buyurur.[1]

 

***

 


 

[1] Müttefekun aleyh. Buhârî (3361); Müslim (194). Hadisin lafzı Buhârî'ye aittir. Şefaat hadisinin tamamı (inşallah) ileride Müslim rivayetinde gelecek.

İbrahim (a.s.)’ın Söylemek Zorunda Kaldığı, Tevil Edilmeye Açık Bazı Yalanları

 

71) Ebû Hüreyre (r.a.)’dan gelen rivayette, dedi ki: Resûlullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:

“İbrahim (a.s.) yalnız üç defa (bunlardan ikisi kendisine ait bir sebeple değil, bir tevilden dolayı ve başka bir manaya çekilmek sûretiyle) yalan söylemiştir. Allahu Teâlâ’nın zatı için, birisi (müşriklere, puta tapanlara): “Ben gerçekten has­tayım” demesi (Sâffat: 37/89), diğeri de: “Belki putların şu bü­yüğü bunu işlemiştir.” (Enbiya: 21/63) demesi.” Nebî (s.a.s.) üçün­cüsünde ise şöyle demiştir:

“İbrahim (a.s.) bir gün (güzel eşi olan) Sa’ra ile birlikte birden cebâbileden zalim bir adama uğrayı vermiştir. (Adamları) Melike:

“Şehre misafir bin kişi geldi ve ya­nında insanların en güzeli bir kadın da vardır.” diye haber verildi. Zalim Melik (kral) İbrahim’e (a.s.) haber yolladı. Geldi­ğinde Sâre’dan söz edip:

“Bu kadın kimdir?” diye sordu. İb­rahim (a.s.):

“(Din) kız kardeşim” dedi. Sonra İbrahim Sâre’nin yanına geldi ve:

“Ey Sâre! Yeryüzünde (bizim inandığımız hakikatlere) benden ve senden başka iman eden yoktur. Bana, o sordu da, ben de, senin benim kız kardeşim oldu­ğunu söyledim. Beni sakın yalanlama” dedi. Zalim kral Sâre’ye (getirilmesi için) adam gönderdi. Sâre onun huzu­runa girdi. (Zalim kral) ona eliyle dokundu. Bunun üzerine (kralın Sa’ra) hastalığı tuttu ve boğulmaya başladı. Kral:

“Be­nim için Allah’a dua et, ben de sana hiçbir zarar vermeyece­ğim” dedi. Sâre Allah’a (c.c.) dua etti ve kralın sarası gitti. Kral ikinci defa saldırmaya kalkıştı. Zalimin ilki gibi daha kötü (sarası) tutuldu ve tıkandı. Bunun üzerine yine Sâre’ya:

“Be­nim için Allah’a dua et, ben de sana hiçbir zarar vermeyece­ğim” dedi. Sa’ra (yine) dua etti ve sarası iyileşti, gitti, aka­binde bazı adamlarını (muhafızlarını) çağırdı ve onlara:

“Siz bana bir insan değil, bana bir şeytan getirmişsiniz” dedi. Ona Hacer'i hizmetçi verdi. Sâre İbrahim’e gitti, o esnada namaz kılıyordu, İbrahim (a.s.) eliyle işaret etti,

“Neler oldu? Ne haber?” diye buyurdu. Sâre de:

“Allahu Teâlâ kâfirin – ya da zalimin – hilesini kendine döndürdü ve Hacer’i hizmetçi verdi” dedi.”

Ebû Hüreyre (r.a.): “Ey Sema suyunun oğulları! İşte an­neniz budur.” dedi.[1]

 

***

 


 

[1] Müttefekun aleyh. Buhârî (3338); Müslim (2371). Hadisin lafzı Buhârî'ye aittir.

Ölen Çocukların Cennette, İbrahim (a.s.)’ın Yanında Bulunmaları

 

72) Buhârî (7047) -Allah rahmet etsin- Semure bin Cündeb’ten (r.a.) gelen hadiste, dedi ki, Resûlullah (s.a.s.) adeti üzere çokça Ashabına:

“Sizden biriniz hiçbir rüya gördü mü?” diye sorardı. Gördüm diyen bir ashabının rüyasını Al­lah’ın dilediği veçhile yorumlayıp tabir ederdi. Resûlullah (s.a.s.) bir sabah bize şöyle buyurdu:

“Dün gece rüyamda ya­nıma iki kişi geldi. Bana:

“Haydi yürü” dediler. Bunun üze­rine ben de bunlarla beraber yürüdüm. Bu esnada arkasına dayanmış bir adamın yanına vardık. Bunun da başının ucunda iri bir taş parçası taşıyan biri duruyor ve o taşı arkasında ayanmış olan o adamın kafasına indiriyor ve (böylece) başını yarıyordu. Taş da yuvarlanıp gidiyordu. Adam da taşın arkasından koşup alıyor ve geri dönüyordu. O geri dönünceye kadar diğerinin parçalanan başı iyileşiyor, eski hâlini alıyordu. İlk yaptığı şeylerin aynısını tekrarlayıp duruyordu. Ben de bunun akabinde yanındakilere:

“Sübhânallah! Bu ikisi nedir?” dedim. Onlar da:

“Sen yürü” dediler. Yürüdük, o esnada sırtı üstü yatan birisinin yanına geldik, başucundaki bir adam demirden çatal bir kanca ile ayakta duruyor ve yatan adamın yüzünün bir tarafına gelip kancasıyla ağzının, burun ve gözünün bir kısmını ta kafasına kadar yarıyordu. Sonra da yüzünün öbür tarafına dönüp orasını da aynı olarak yarıp parçalıyordu. Öbür tarafı parça­lamaya koyulurken, ilk parçaladığı taraf da oraya tekrar gel­meden yenilenip iyi oluyordu. Sonra dönüp birinci defa da yaptığı gibi yine ayın hareketi tekrarlayıp duruyordu. Ben de:

“Sübhânallah! Neler oluyor bunlara?” diye sor­dum. Yanımda bulunanlar:

“Yürü” dediler, yürüdük. Fırına (tandıra) benzer bir nesneye vardık. Orada anlaşılmaz sözler, velveleler ve sesler kopuyordu. İçinde bir çok çıplak erkekle kadınlar bulunduğuna şahit olduk. Altlarından alevler yükseldikçe yürekleri parçalayan feryatlar koparıp bağırıyorlardı.

“Bunlara neler oluyor?” dedim.

“Yürü, yürü” dediler, yü­rüdük. Öyle ki bir nehre vardık, suları sanki kan renginde idi. Nehrin içinde bir adam yüzüyor, kıyısında da. Yanında çokça taş toplamış bir kimse bulunuyordu. Nehirde yüzen adam bir hayli dönüp dolaştıktan sonra, kıyıya yaklaşıyor ve ağzını açıyordu. Kıyıda bulunan adam da ağzının içine bir taş atıyor, o geri dönerek yüzmeye devam ediyordu. Sonra tekrar neh­rin kenarına dönüyor, oradan atılan taşı yutarak gidiyordu. Ben de yanımdaki arkadaşlarıma:

“Bu ikisinin yaptığı nedir?” diye sordum.

“Sen yürü, sen yürü” dediler. Yürüdük. Çok çirkin olan bir adamla karşılaştık, habire ateş yakıyor ve etra­fında dolaşıp duruyordu.

“Bu ne?” diye sordum. Onlar da:

“Sen yürü, sen yürü” dediler. Yürüdük. İçinde her türlü bahar çiçeği bulunan geniş bir bahçeye geldik. Bahçenin ortasında uzun boylu bir adam vardı, semâya uzanan başını az kalsın göremeyecektim. Etrafında grup grup çocuklar bulunuyordu. Hayatımda bu kadar çocuk görmemiştim.

“Bu uzun boylu adam ile bu etrafındaki çocuklar kimdir?” diye sordum. Onlar da:

“Yürü, yürü” dediler. Gele gele büyük bir bahçeye vardık ki, öyle bir bahçe önceden görmemiştim. (Benimle gelen adamlar):

“Oraya gir” dediler. Beraberce oraya girdik ve iler­ledik. Altın ve gümüş tuğlalardan kurulu bir şehre vardık. Şehrin kapısını bularak açılmasını istedik. Kapı açılmış, biz de içeriye girmiştik. Bizleri karşılayan adamların vücutla­rının yarı yüzü, gördüklerimin en güzeline, bunların yarı yü­zü de, gördüklerimin en çirkinine benziyordu. (Yanımda bulunan iki melek bunlara):

“Gidin ve oradaki nehre giriniz” dediler. Bir de baktım ki suları pırıl pırıl parlayan bir nehir, enli olarak akıyor, suyu da sanki hâlis saf bir süt gibiydi. Hepsi bu nehre girdiler çıktılar. Sonra da bize geldiler. Yüzle­rinin yarısını kaplayan çirkinlik tamamıyla yok olmuş ve hepsi de son derece güzelleşmişlerdi...”

Yanımda iki melek bana:

“Burası “Adn” Cenneti’dir. bu senin konağındır.” dediler. Ben de gözlerimi kaldırıp baktım ve beyaz bir buluta benzer bir köşk gördüm. O köşke işarette bulunarak:

“İşte bu senin konağın” dediler. Ben de onlara:

“Allah razı olsun sizden, o zaman beni bı­rakınız da içeriye gireyim” dedim. Onlar da:

“Şimdi değil, an­cak ileride buraya gireceksin” diye cevap verdiler. Ben de bu cevapları üzerine:

“Bu gece garip birçok olay gördüm, bunlar ne demekti?” diye sordum. Melekler de:

“Anlatalım” dediler: Az önce taşla kafası ezilen adam yok muydu? Kur’ân’ı öğrendiği hâlde onu terk eden ve uykuyu namazın önüne geçiren kimsedir. Şakakları, göz ve burnu demirle yarılıp parçalanan adam vardı ya, evinden dışarıya çıktığı zaman her yere ulaşacak yalanlar uy­duran kimsedir. Fırının içindeki çıplak kadınlarla erkekler ise, zinakâr (zina eden) kadın ve erkeklerdir. Nehirde yüzen ve taş yutan adam ise, faiz yiyen adamdır. Ateş tutuşturan ve etrafında dönen o çirkin adam da cehennemin muhafızı Mâ­lik’tir. Bahçedeki uzun boylu adam İbrahim (a.s.)’dır. Etrafın­daki çocuklar ise (İslam) fıtratı üzere ölen çocuklardır.” Müslümanlardan bazıları:

“Ey Allah’ın Resûlü! Müşrikle­rin çocukları da bu gruba dahil midir?” diye sordular. Resûlullah (s.a.s.) de:

“Müşriklerin çocukları âhirette müslüman çocuklarıyla beraberdir” diye buyurdu.

“Yarı vücutları güzel, yarı vücutları da çirkin olan o kim­seler vardı ya, onlar da güzel ve hayırlı işlere kötü işler karış­tırdıkları hâlde, yaptıkları hayırlı işler vesilesiyle kötülükleri Allahu Teâlâ tarafından bağışlananlardır.” dediler.”

 

***

 



1220 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın