• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/ali.gulhan.58
  • https://www.twitter.com/ali69gulhan
ali gulhan

İLGİLİ AYET VE HADİSLER

KAVMİNİN DİLİYLE TEBLİĞ

 

RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH’IN ADIYLA

KENDİLERİNE AÇIKÇA ANLATABİLMESİ İÇİN, HER PEYGANBERİ KENDİ KAVMİNİN DİLİ İLE GÖNDERDİK. ALLAH DİLEDİĞİNİ ŞAŞIRTIR VE DİLEDİĞİNE YOL GÖSTERİR. O ÜSTÜN’DÜR, BİLGE’DİR.14/4

 

HER MİLLETE BİR PEYGANBER

 

RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH’IN ADIYLA

HER MİLLETE: ‘ALLAH’A TAPIN; TAGUTTAN KAÇININ (DİYEN) BİR ELÇİ GÖNDERMİŞİZDİR. ALLAH ONLARDAN KİMİNİ DOĞRU YOLA ERİŞTİRDİ, KİMİ DE SAPIKLIĞI HAK ETTİ. YERYÜZÜNDE GEZİN VE YALANLAYANLARIN SONLARININ NASIL OLDUĞUNA BAKIN.16/36

 

EY ADEM OĞULLARI! ARANIZDAN AYETLERİMİZİ SİZE OKUYAN ELÇİLER GELDİĞİ ZAMAN KİM SAKINIR VE (KENDİNİ) DÜZELTİR İSE, ONLARA KORKU YOKTUR VE ONLAR ÜZÜLMEYECEKLERDİR.7/35

 

PEYGANBERLERDEN SÖZ ALINMIŞTIR

 

RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH’IN ADIYLA

(EY MUHAMMED!) HANİ BİZ PEYGANBERLERDEN SÖZ ALMIŞTIK. SENDEN, NUH’DAN, İBRAHİM’DEN, MUSA’DAN VE MERYEM OĞLU İSA’DAN… BUNLARDAN SAĞLAM BİR SÖZ ALMIŞIZDIR.33/7

 

GÖHSÜNDE SIKINTI OLMASIN, KORKMA

 

RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH’IN ADIYLA

(Bu,) sana indirilen bir Kitab'tır. Onunla (insanları) uyarman ve inananlara öğüt (vermen) hususunda göğsünde bir sıkıntı olmasın.7/2

Peygamber'in üzerine düşen sadece duyurmadır. Allah, açıkladıklarınızı da gizlediklerinizi de bilir.5/99

 

Ve eğer Allah, sana bir zarar dokunduracak olursa, onu O'ndan başka giderecek yoktur. Ve eğer sana bir hayır dilerse, o zaman da O'nun hayrını engelleyebilecek kimse yoktur. O, lütfünü dilediği kuluna nasip eder. Allah çok yarlıgayıcı, çok esirgeyicidir. 10/107

 

KUR’AN-A TABİ OLMAK

 

RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH’IN ADIYLA

(Ey insanlar) Rabbinizden, size indirilene uyun ve O'ndan başka dostlara uymayın. Ne kadar da az öğüt alıyorsunuz! 7/3

 

İŞ İŞTEN GEÇMEDEN

RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH’IN ADIYLA

Azabımız onlara geldiğinde "Biz gerçekten zalimlermişiz!" demelerinden başka yalvarışları kalmadı. 7/5

 

Nice kentler helak ettik. Gece yatarlarken yahut gündüz uyurlarken, azabımız onlara geliverdi.7/4

 

YARATILIŞ SEBEBİMİZ

 

RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH’IN ADIYLA

BEN CİNLERİ VE İNSANLARI, ANCAK BANA KULLUK ETSİNLER DİYE YARATTIM.51/56

 

SORUMLULUKTAN KURTULMAK İÇİN

ONLARDAN BİR TOPLULUK: ‘ALLAH’IN HELAK EDECEĞİ VEYA ŞİDDETLİ BİR ŞEKİLDE AZAP EDECEĞİ KAVME NİÇİN VA’’Z EDİYOR SUNUZ?’ DEDİKLERİNDE: ‘RABBİNİZE KARŞI ÖZÜR BEYAN ETMEK İÇİN VE SAKINIRLAR ÜMİDİYLE (VA’Z EDİYORUZ)’  DEDİLER.7/164

 

ÖYLE BİR FİTNEDEN SAKININ Kİ, ARANIZDAN YALNIZ HAKSIZLIK EDENLERE ERİŞMEKLE KALMAZ
İYİLİĞİ YAPTIRMAK, KÖTÜLÜĞÜ ENGELLEMEK HUSUSUNDA KUSUR ETTİĞİNİZDEN DOLAYI HEPİNİZE ULAŞIR.
 BİLİN Kİ ALLAH’IN AZABI ÇETİNDİR.8/25

 

Sizden önceki devirlerden bakıyye sahipleri (kitap ehli) yeryüzünde bozgunculuktan vazgeçirmeye çalışsalardı ne iyi olurdu. Fakat onların içinden kurtardığımız pek az kimse bunu yaptı. O zulmedenler ise şımartıldıkları refahın peşine düştüler ve hepsi de suçlu oldular. 11/116

 

KENDİLERİNE HATIRLATILANI UNUTTUKLARINDA, KÖTÜLÜKTEN ALIKOYANLARI KURTARDIK VE ZULMEDENLERİ FASIKLIKLARI SEBEBİYLE KÖTÜ BİR AZAPLA YAKALAYIVERDİK. 7/165

 

Yine İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) anlatıyor: Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdu ki: "İsrail oğulları bir kısım günahlar işlemeye başlayınca âlimleri onları bu işlerden menettiler. Ancak onlar dinlemediler, vazgeçmediler. Zamanla âlimler de onlarla oturmaya, dayanışmaya ve beraber içmeye başladılar. Allah da bunun üzerine, berikinin dalâletini öbürüne katarak, biriyle diğerinin küfrünü artırdı.

 

RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH’IN ADIYLA

İsrailoğullarından inkar edenler, Davud'un ve Meryem oğlu İsa'nın diliyle lanetlenmişlerdi. Bu, baş kaldırmaları ve aşırı gitmelerindendi. 5/78.
Birbirlerinin yaptıkları fenalıklara mani olmuyorlardı. Yapmakta oldukları ne kötü idi! 5/79.

 Çoğunun inkar edenleri dost edindiklerini görürsün. Nefislerinin önlerine sürdüğü ne kötüdür! Allah onlara gazabetmiştir, onlar azabta temellidirler. 5/80.
Eğer Allah'a, Peygambere ve ona indirilen Kuran'a inanmış olsalardı, onları dost edinmezlerdi, fakat onların çoğu fasıktır. 5/81.

 

Sonra, ayakta bulunan Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) oturarak sözünü tamamladı: "Hayır, nefsimi kudret elinde tutan Zat'a yemin ederim, onları hak adına kötülüklerden men etmezseniz (siz de rızaya eremezsiniz)."

 

Kays İbnu Ebî Hâzım anlatıyor: "Hz. Ebu Bekir (radıyallahu anh) Cenâb-ı Hakk'a hamd ve senadan sonra buyurdu ki: "Ey insanlar! Sizler şu âyeti okuyor ve fakat yanlış anlıyorsunuz:

 

RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH’IN ADIYLA

"Ey iman edenler, siz kendinize bakın. Doğru yolda iseniz sapıtan kimse size zarar veremez" (Maide: 5/105).

Biz Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in: "İnsanlar, zâlimi görüp elinden tutmazlarsa, Allah'n, hepsine ulaşacak umumî bir belâ göndermesi yakındır" dediğini işittik." Keza ben, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın:

"İçlerinde kötülükler işlenen bir cemiyet, bu  kötülükleri bertaraf edecek güçte olduğu halde, seyirci kalır, müdâhale etmezse, Allah'ın hepsini saran umumî bir  belâ göndermesi yakındır" dediğini işittim."

Huzeyfe (radıyallahu anh) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Nefsimi kudret elinde tutan Zat'a kasem olsun, ya ma'rufu emreder ve münkerden de yasaklarsınız veya Allah'ın katından umumî bir belâ göndermesi yakındır. O zaman yalvar yakar olursunuz da duanız kabul edilmez."

 

İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) anlatıyor: Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Sizler yardım görecek, ganimetler elde edecek ve birçok memleketleri fethedeceksiniz. Sizden kim bu vakte ererse, Allah'tan çekinsin, ma'rufu emredip, münkerden de nehyetsin. Kim de bile bile bana yalan nisbet ederse, ateşteki yerini hazırlasın."

 

Urs İbnu Amîre el-Kindî (radıyallahu anh) anlatıyor: Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Yeryüzünde bir kötülük işlendiği vakit, ona şâhid olan bunu takbîh ederse (kötü olduğunu te'yîd ederse), o kötülüğü görmemiş gibi zararından kurtulur. O kötülüğe şâhid olmadığı halde, işittiği zaman memnun kalan kimse, sanki şâhid olmuş gibi mânen zarar görür."

 

SİZDEN BİRİNİZ, İSLAMIN KABUL ETMEDİĞİ BİR ŞEY (fenalık, kötülük) GÖRÜRSE ONU ELİYLE DEĞİŞTİRSİN. BUNA GÜCÜ YETMEZSE DİLİYLE DEĞİŞTİRSİN. BUNADA GÜCÜ YETMEZSE KALBİYLE DEĞİŞTİRSİN. BU SONUNCUSU İMANIN EN ZAYIFIDIR. HADİS.

 

Ebu Saîd (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Zalim sultanın yanında gerçeği söylemek en büyük cihaddandır."[

 

RAHMAN VE4 RAHİM OLAN ALLAH’IN ADIYLA

"Sizden önceki devirlerde (insanları) yer yüzünde fesad (çıkarmak)dan vazgeçirmeye çalışacak (bu sûretle onları helâktan kurtaracak) fazîlet sâhibleri bulunmalı değil miydi?..." (Hud: 11/116).

"Senin Rabbin -ahâlisi (hem nefisleri, hem yekdiğerini) ıslah edip dururken de- o memleketleri (sırf) şirk yüzünden helâk edecek değildi ya" (Hud: 11/117).

"Öyle bir fitneden sakının ki, o (geldiği zaman) içinizden yalnız zulmedenlere çatmaz (âmmeye de sirâyet ve hepinizi perîşan eder), hem bilin ki Allah şüphesiz azabı çetin olandır." (Enfâl: 8/25)

Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) şöyle buyurur:

 "Cenâb-ı hakk azınlığın ameliyle çoğunluğa azab vermez. Ancak çoğunluk, aralarında azınlığın münker (fena) amellerini görürler, fakat müdâhaleye güçleri yettiği hâlde seslerini çıkarmazlar. Onlar böyle davrandıkları için Cenâb-ı Hakk azınlığa da, çoğunluğa da birlikte azab gönderir."

 Muvatta'ın rivayetinde "...fenâlık açıktan açığa işlendiği takdirde hepsi cezayı hak eder" denmektedir.

 

Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm), bir başka rivayette "nefsini hakir görmek" olarak vasıflandırır ve bunun kıyamet günü mucibi mesûliyet olduğunu bildirir:

— Sizden kimse nefsini hakir görmesin.

— Ey Allah'ın Resulü; kişi nefsini nasıl hakir görür?

— Allah için, üzerine söz terettüp eden (fena) bir durum görür, fakat hiç ağzını açmaz. Cenâb-ı Hakk kıyamet günü kendisine sorar:

"Şu falanca şey hakkında gerçeği söylemekten seni ne alıkoydu?" O kul cevap verir:

"Halk korkusu (insanlardan korktuğum için sesimi çıkarmadım)." Allah o zaman şöyle der:

"Asıl benden korkman gerekirdi."

 

Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) şu hadislerinde dile getirirler:

"Eğer ümmetimi, zâlime "sen zâlimsin" demekten korktuğunu görürsen, bil ki onun varlığı ile yokluğu birdir."

 

Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) fenalıklar karşısında, iyilerin seyirci kalmaması, kötüler yüzünden gelecek (fitne, fesad, şer vs. her çeşitten) içtimâî ızdırabların, iyiler de dâhil bütün cemiyetin varlığını tehdid edeceğini ifade ederek fenâlıklar karşısında nemelâzımcılığı önlemek için zihinden çıkması zor olan bir de teşbîhte bulunur:

"Allah'ın hudûduna (emir ve yasaklarına) giren meseleleri tatbîk eden -ve yağcılık yaparak müsâmaha ve gevşeklik göstermeyen iyi- kimse ile, yasakları işleyen kimselerin durumları, bir gemiye binip kur'a çekerek, geminin alt ve üst katlarına yerleşen yolculara benzer. Öyle ki, alt katta oturanlar, su ihtiyaçlarını giderirken üsttekilerin yanından geçip onları rahatsız ediyorlardı. (Alttakiler bu duruma son vermek için) bir balta alarak geminin dibini delmeye başlasalar, üsttekiler hemen gelip:

"Yâhu ne yapıyorsunuz?" diye sorunca alttakiler:

"Biz su ihtiyacımızı görürken sizi rahatsız ediyorduk, halbuki suya muhtacız, şimdi sizi rahatsız etmeden yerimizi delerek bu şekilde elde edeceğiz" deseler ve üsttekiler bu işte onlara mâni olsalar hem kendilerini kurtarırlar, hem onları kurtarmış olurlar. Eğer yaptıkları işte serbest bıraksalar, hem onları helâk ederler, hem de kendilerini helâk ederler."

 

Abdullah İbni Amr İbni'l-Âs rivâyet eder: "Biz bir gün Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in etrafında oturuyorduk. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) fitneden söz etti ve dedi ki:

"İnsanları vaadlerini tutmaz, emanetlere ihânet eder ve iyilerle kötüler şöyle karma karışık olup -parmaklarını kenetleyerek gösterir- birbirinden tefrik edilemez halde görürseniz (işte o zaman fitne gelmiş çatmıştır)."  Ben yanına giderek

"Sana feda olayım, o zaman ne yapmamı tavsiye edersin?" diye sordum. Dedi ki:

"Evine kapan, dilini tut, ma'rufla amel et, münkeri de terk et, kendi nefsini (ve yakınlarını) kurtarmaya, korumaya çalış, başkasının işiyle meşgul olma."

 

"Ey Ebû Sa'lebe, "Siz kendinize bakın" âyeti için ne dersin?" bana

"Allah'a kasem olsun bunu tam adamına, mes'eleyi iyice bilen birine sordun. Zira bu âyet hakkında ben, bizzat Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'den sormuştum. Cevâben demişti ki:

"Hayır, irşâd işini bırakmayın. Aksine ma'rûfa uyun, münkeri nehyedin. Ancak, ne zaman mûcibiyle amel edilen bir cimrilik, peşinde gidilen hevesât görür, insanların (mal, mevki gibi menfaatlere aldanarak) dünyayı âhirete tercîh ettiğine, re'y sâhiblerinin (Kur'ân, hadis ve icma'yı bir tarafa iterek) kendi re'y ve düşüncelerini beğendiklerine şâhid olursan o zaman, kendi başının çâresine bak, başkasıyla uğraşmaktan vazgeç."

 

Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) şöyle buyurur: "İnsanlar öyle bir devir görecekler ki, o zaman mü'min kişi âmme lehine dua eder de Cenâb-ı Hakk kendisine şöyle der: "Sen kendi nefsinle alâkalı olarak iste, duana icabet edeyim, âmmeye gelince ben (şu anda) ona karşı öfkeliyim."

 

  Hz.Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) şöyle der:

"Bir mü'minin nefsini alçaltması (zelîl kılması) helâl olmaz." Ashâb sorar:

"Ey Allah'ın Resûlü, kişi nefsini nasıl alçaltır?" Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) cevâben:

"Gücünün yetmeyeceği bir belâya karşı vaziyet alır."

 

"Hz.  Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) buyuruyor:

"Cenâb-ı Hakk kıyâmet gününde, kulunu hesaba çakerken, bir de "münkeri gördüğün zaman ona müdâhale etmekten seni alıkoyan şey ne idi?" diye sorar. Eğer Cenâb-ı Hakk, kuluna hüccetini telkin edecek olursa şu cevabı verir:

"Ey Rabbim (Senin keremine, lütfuna ümîd bağlayarak) insanları terkettim (çünkü onların şerrinden korkuyordum).

 

Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) şöyle buyurmaktadır: "Fitneden ikrâh etmeyin, zira o, münâfıkların hasadıdır."

 Taberânî'nin Evsat'ından naklen verilen şu hadis de bu mâ'nayı te'yîd eder: Allah diyor ki: "Ben buğz ettiklerimden yine buğz ettiklerim vâsıtasıyla intikam alır, sonra da herbirini cehenneme yollarım."

Yukarıdaki rivayetlerle mânası te'yîd edilen şu rivayet de burada kayda değer: "Zâlim kimse, Allah'ın yeryüzündeki adâleti (ne bir vâsıta)dır. Önce onun vâsıtasıyla intikamını çıkarır, sonra da ondan intikam alır."

 

"İşte biz, zâlimlerden kimisini kimine, irtikâb etmekte oldukları (günahlar) yüzünden, böylece musallat ederiz." En’âm:  6/129.

 

İbnu Mes'ud'dan, aynı âyetle alâkalı olarak şu rivayet gelmiştir: "Bir grub insan, İbnu Mes'ûd'un yanında oturmakta iken, iki kişi arasında bir ihtilâf çıkar. Öyle ki her ikisi de birbirlerinin üzerine yürürler. Mecliste bulunanlardan biri:

"Kalkıp bunlara ma'rûfu emir, münkerden nehiyde bulunmayayım mı?" der. Yanındaki arkadaşı da

"Bırak onları, sen kendine bak, zira Cenâb-ı Hak: "Siz kendinize bakın..." buyuruyor" der. İbnu Mes'ud, bu konuşmayı işitince:

"Yok öyle şey, henüz bu âyetin te'vîli gelmedi, Kur'ân bildiğiniz gibi, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in sağlığında vâki oldu. Bir kısım âyetlerinin te'vili Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in vefatından az sonra vâki oldu. Bir kısım âyetlerin tevîli şimdiden sonra vâkî olacak. Bir kısım ayetlerin tevili kıyamet sırasında vaki olacak. Bir kısım ayetlerin tevili de kıyametten sonra, hesap anında vaki olacak. Sizin kalpleriniz vahdetini, birliğini muhafaza ettikçe, arzularınız müşterek oldukça, gruplara bölünmediğiniz, birbirinizin zulmünü tatmadığınız müddetçe marufu emredin, münkirden de nehye din. Amma ne zaman kalpleriniz ayrılır, arzularınız birbirinden farklı hâle gelir, birbirine muhalif fırkalara bölünür, birbirinizin zulmünü tadarsanız kişi, o zaman kendi hâline baksın. İşte o zaman bu ayetin tevili bize ulaşmış demektir..."



11033 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın