• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/ali.gulhan.58
  • https://www.twitter.com/ali69gulhan
ali gulhan

ALLAH İÇİN SEVMEK

ALLAH İÇİN SEVİP ALLAH İÇİN BUĞZETMEK

Tevhid İnancı, Allah'tan başkasını ilahlık seviyesinde sevmemeyi gerektirir.

Allah buyuruyor k;

“Onlara de ki; eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, kadınlarınız, akrabalarınız, kabileniz, elde ettiğiniz mallar, kesada uğramasından korktuğunuz ticaret, hoşlandığınız evler ve meskenler, size Allah ve Resulünden ve Allah yolunda cihaddan daha sevimli ise, artık Allah'ın emri gelinceye kadar bekleyin. Allah böyle fasıklar topluluğuna hidayet nasip etmez.” TEVBE /24

 

Sevgi ve nefretin yüce bir gaye ile anlamlandırılması, İslami Davranış Ahlakı’nın temel ilkelerindendir. Bu ilkeyi düstur edinmiş olmamız, dünyada elde ettiğimiz her şeyi zamanı geldiğinde Allah için feda etmeyi gerektirmektedir.

Gerektiğinde bağlılık duyduğumuz her şeyden, candan, maldan, evladu ıyalden vazgeçmeyi göze alarak hareket etmezsek, Rabbani rızayı elde edemeyiz ve Cennetin kokusunu da hiçbir zaman duyamayız.

“Allah’a ve ahiret gününe iman edenlerden anneleri, babaları, oğulları, kardeşleri ve yakın akrabaları da olsa Allah’a ve Resulüne düşman olanları sevdiklerini ve dostluk kurduklarını göremezsin. Allah onların kalplerine imanı yazmış ve yerleştirmiş, ayrıca kendi katından bir ruh ile onları desteklemiştir. İşte bu vasıflara sahip olanları Allah içlerinden ırmaklar akan cennetlere koyacak ve onlar orada ebedi kalacaklardır. Onlar Allah’tan razı olmuş ve Allah da onlardan hoşnut olmuştur. Şunu iyi bilin ki gerçekten kurtuluşa erenler işte bu vasıflara sahip Allah’ın hizbinden olan kimselerdir.”(Mücadele, 58/22) buyurur.

Öteki dünyaya kesin olarak iman edenler,en yakın akrabaları da olsa, eğer Allah’ a ve Resülü’ne isyan ediyorlarsa, onları sevmezler. Çünkü ahirete iman, sahibine iyi ile kötü arasında kesin bir sınır çizmeyi gerektiren, net bir bakış açısı kazandırır.

Aksine davranan, yarım gönüllü, kararsız ve dinini ciddiye almayan kimseler ise, Kur’an ile sınırları muhkem bir şekilde belirlenmiş ilahi hukuka karşı saygısız oldukları halde akrabalarına, sevdiklerine itaat ettikleri için Allah’a Vedûdiyette şirk koşmuş sayılacaklardır.

Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:

 “İmanın en sağlam temeli ve en kuvvetli alameti, hubb-i fillah, buğd-ı fillahtır.” (Ebu Davud)

“İmanın temeli Mümini sevmek ve kâfiri sevmemektir.” (İmamı Ahmed)

“İmanın efdali Allah için sevgi, Allah için buğzdur.” (Taberânî)

Allahü teâlâ, Hz. Musa’ya sordu:

- Ya Musa, benim için ne işledin?

– Ya Rabbi, senin için namaz kıldım, oruç tuttum, zekât verdim, zikrettim.

– Ya Musa, kıldığın namazlar, seni Cennete kavuşturacak yoldur, kulluk vazifendir. Oruçların, seni Cehennemden korur. Verdiğin zekâtlar, kıyamette, sana gölgelik olur. Zikirlerin de, o günün karanlığında, sana ışıktır. Bunların faydası sanadır. Benim için ne yaptın?

– Ya Rabbi, senin için olan ameli bana bildir.

– Dostlarımı benim için sevdin mi, düşmanlarıma benim için düşmanlık ettin mi?
Musa aleyhisselam, Allahü teâlâ’yı sevmenin onun için olan en kıymetli amelin, Hubb-i fillah ve Buğd-ı fillah olduğunu anladı. (İmam-ı Gazali)

Yine Resulullah buyurdu ki:

“Cebrail aleyhisselam gibi ibâdet etseniz, müminleri, Allah için sevmedikçe ve kâfirleri Allah için kötü bilmedikçe, hiç bir ibâdetiniz, hayrat ve hasenatınız kabul olmaz!”

Peygamberimiz (sav) “Allah için sevmek ve Allah için buğzetmek imanın gereğidir ve alametlerindendir” (Buhari, İman, 1; Ebu Davud, Sünnet, 2) buyururken “Allah için” demesinin hikmeti “Allah’ın istediği şekilde” demektir. Yoksa Allah’ın istemediği düşmanlığı Allah için göstermek elbette Allah için olmaz ve Allah’ı memnun ve razı etmez.

Müslüman insanlar arasında kin ve nefret tohumları ekmez. Bu sebeple asla insanlara düşman olmaz ve hiçbir insana karşı düşmanca davranmaz. İnsan hürmete, şefkate ve saygıya değer muhterem ve en mükemmel varlık olarak yaratılmıştır. Toplumda saygı ve sevgi esastır. “Allah için sevmek” tüm insanlığı ve insanları sevmektir. “Allah için buğzetmek” ise insanların arasını açan, insanları düşmanlığa, kin ve nefrete sürükleyen kötülüklere ve kötü vasıflara ve bunları insanlar arasında yaymaya çalışan şeytana ve şeytanlaşmış insanlara karşıdır ki bunlar sadece inananların değil, tüm insanlığın ortak düşmanlarıdırlar.

Hiç kimseyi, Allah'ı sever gibi sevmemeliyiz.

O'nun sevgi ve hoşnutluğunu kazanmanın koşulu, gönülden bir teslimiyetle iman etmek ve hayırlı işler peşinde zamanı en verimli bir şekilde değerlendirmektir.Allah’ın sevgisini hak etmekten daha üstün bir makam olabilir mi?

" İnsanlar içinde Allah'tan başkasını (O'na ) denk tutan ve onları Allah'ı sever gibi ( Ke Hubbillah ) sevenler bulunmaktadır. Ama Mü'minler en çok Allah'ı severler..."( 2/Bakara, 165.)

 

" Şüphesiz iman edip yararlı işler yapanları , Rahman sevgili ( Vüdden ) kılacaktır. " ( 19/Meryem, 96.)

Allah için sevip nefret etmek soyut, muğlak ve göreceli bir tavır değildir. Bunun somut tezahürleri vardır. Mesela; ilahi rızadan nasipsiz güçlere sevgi ile bağlanıp onlara itaat etmek bir tür şirktir. Çünkü Şeytan ve dostlarını sevip veli edinmenin Mü’minler’e haram kılındığına dair Kur’an’da çok sayıda ayet vardır. Örnek olarak A’raf Suresi ayetlerini okuyalım:

“De ki: benim Rabbim yalnızca doğru olanın yapılmasını emretmiştir; ve kulluğunuzu göstermek üzere giriştiğiniz her türlü eylemde bütün varlığınızı ortaya koymanızı ve içten bir inançla yalnız ve sadece O’na bağlanarak Kendisine yalvarıp yakarmanızı ister. Başlangıçta nasıl sizi yaratan o’ysa döneceğiniz kimse de O’dur. Sizden bazılarınızı doğru yola yönelterek onurlandıracak, ama bazılarınız için de doğru yoldan sapmak kaçınılmaz olacaktır. Çünkü bakın o sapkınlar Allah’ı bırakıp Şeytanları Veli/sevgi ile bağlanılan dost edineceklerdir; hem de böylelikle doğru yolu bulmuş olduklarını sanarak.” ( A’raf,7/29-30.)

İmanın Kemal Şartı Allah İçin Sevmek, Allah İçin Buğz Etmektir

Peygamberimizden gelen bir çok  hadiste “Allah için sevip Allah için buğz etmek” imani bir sorumluluk olarak nitelendirilmektedir. Çok sayıda varyantı olan bu hadislerden birinin tercümesi şöyledir: “Kim Allah için sever, Allah için buğz eder, Allha için verir ve Allah için yasaklarsa imanı olgunluğa ermiştir.”Bu tür hadisleri incelediğimizde, peygamberimizin bir şeyi sevip nefret etmek ile iman arasında doğrudan bir alaka kurduğunu görmekteyiz.

 

Allah’ı Sevmek İddiası, Sevdiklerimizden İnfak Etmekle Anlam Kazanır

Sevme konusunda da Allah’ı birlemenin en önemli göstergelerinden biri de  sevdiklerimizden Rabbimizin hoşnutluğunu gözeterek vazgeçebilme bilincine ermektir. Yani sevdiğimiz şeylerden infak etmektir. Bu erdemli tavırı gösterirken bir çok ayak bağı mesabesinde imtihan aracı vardır. Mesela; mülkiyet içgüdüsü bunlardan biridir. Şeytan sonsuz ihtiyaçlarımızı bahane olarak ileri sürüp, infak eylemini engellemek için her köşe başında bize tuzaklar kurmaktadır.

Kur’an’ın bir çok ayetinden öğrendiğimize göre; Birr’e/nihai iyiliğe erişmek de sadece ve sadece sevdiklerimizden infakla mümkün olabilmektedir:

Sevdiklerinizden infak etmedikçe gerçek erdeme ulaşmış olamazsınız; ve her ne harcarsanız kuşkusuz Allah ondan tamamıyla haberdardır.” ( Ali imran,3/92.)

 

 

 

KÖTÜLÜĞE ENGEL OLMAK

Peygamberimiz (asm) bir hadislerinde şöyle buyurur:

“Bir kötülük gördüğünüz zaman elle düzeltin. Buna gücü yetmezse dilinizle düzeltmeye çalışsın. Buna da gücü yetmezse kalben buğzedin. Bu ise imanın en zayıf derecesidir.”(Müslim, İman 78; Ebu Davut, Salat, 232)

İslâm bilginleri hadisinin izahını yaparken Peygamberimizin (asm) toplumun her sınıfına hitap ettiğini dikkatlerimize sunarlar. Hadisi de buna göre izah ederler. Bu durumda “Elle düzeltmek devletin, askerin ve polisin vazifesidir. Dille düzeltmek eğitimle, öğretmen ve din adamlarının görevidir. Kalben buğz etmek de avâm halkın vazifesidir.” demişlerdir.

Yüce Allah Kur’ân-ı Kerim’de

“Mü’minler ancak kardeştirler; siz de kardeşlerinizin arasını düzeltin.” (Hucurat, 49/10)

“Kötülüğü iyiliğin en güzeli ile karşılık vererek defedin. Böylece bakarsınız ki aranızda düşmanlık bulunan kimse candan bir dost oluverir.” (Fussılet, 41/34)

“Zaten takva sahibi mü’minler de bollukta ve darlıkta bağışta bulunanlar, öfkelerini yutanlar ve insanların kusurlarını affedenlerdir.” (Âl-i İmran, 3/134)

KENDİNİ KORUMA

“İyi insanlar boş sözler ve çirkin davranışlarla karşılaştıkları zaman izzet ve şereflerini muhafaza ederek oradan geçip giderler.” (Furkan, 25/72)

KARDEŞİNİ KORUMA

İslâm dininde kardeşliğin, arkadaşlığın ve dostluğun büyük önemi vardır. Ancak bu dostluk ve kardeşlik yanlışa müsamaha etmeyi gerektirmez; bilakis gerçek dost dostunu yanlıştan koruyan ve ona hak yolda yardımcı olandır. İnsan için üç şey çok değerlidir. Birincisi sapmaya yüz tutunca doğrultacak arkadaş. İkincisi helâl rızk. Üçüncüsü ise yanlışlarını affettiren cemaatle namaz kılmaktır. Ama ne var ki ahir zamanda bu üç şey çok az bulunur. Peygamberimiz (asm) de  “Ahir zamanda helâl rızk ile samimi arkadaş çok az bulunur.” buyurmuşlardır.

Allah Teala buyuruyor ki; “Eğer sana hile yapmak isterlerse, muhakkak ki sana Allah yeter. Seni yardımıyla ve müminlerle güçlendirecek olan O'dur. Müminlerin kalplerini birbirlerine O ısındırdı. Yoksa yeryüzünde ne varsa sen hepsini harcasaydın yine de onların kalplerini (böylesine) ısındıramazdın. Lâkin Allah, kalplerini kaynaştırdı. Muhakkak ki, O Azizdir, Hakimdir. Ey Peygamber! Sana da, arkandan gelen müminlere de Allah yeter.”(Enfal 62-64)

 

“Daha önceden Medine’yi yurt edinmiş ve gönüllerine imanı yerleştirmiş olan kimseler, kendilerine göç edip gelenleri severler ve onlara verilenlerden dolayı içlerinde bir rahatsızlık hissetmezler. Kendileri zaruret içinde bulunsalar bile onları kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerdir.”59/9

KARDEŞİNİ SEVME

Allah için sevip Allah için buğzetmek, Rasûl-i Ekrem (sav) Efendimiz ‘in biz ümmetine bizzat yaşayarak göstermiş olduğu Peygamberî ahlâkın içerisinde çok önemli bir yer teşkil eder İnanan insanlar olarak her hususta ona tabi olması gereken bizlerin yakınlarımıza ve diğer insanlara göstereceği sevgi ve buğz bu esasa dayanmalı, nefsânî olmamalıdır

Bir kimsenin kendi nefsini, çocuğunu, eşini, akrabasını ve diğer insanları sevmesi doğal bir sevgidir Ancak kâmil bir mü’minin bunlara karşı duyduğu sevgi her şeyi yaratan Allah (cc)’nün rızası içindir

Rasûlullah (sav) Efendimiz, bir hadîs-i şeriflerinde şöyle buyuruyorlar:
“Üç huy vardır ki, bunlar kimde bulunursa imanın tadını alır:

1 Allah ve Rasûlü’nü bu ikisi dışında kalan herkesten ve her şeyden fazla sevmek,
2 Bir kulu sırf Allah rızası için sevmek,
3 Allah, imansızlıktan kurtarıp İslâm'ı nasib ettikten sonra tekrar küfre, inançsızlığa düşmekten, ateşe atılmaktan korktuğu gibi korkmak"(Buhârî, İman 9)

Peygamber Efendimiz (asm) de şöyle buyurmuştur:

“Nefsimi kudret elinde tutan Allah’a yemin ederim ki; siz iman etmedikçe cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe de gerçekten iman etmiş olmazsınız.”

Ebû Hureyre (ra) Rasûlullah (sav)’den şöyle rivayet ediyor:  “Adamın biri, bir başka köydeki (din) kardeşini ziyaret etmek için yola çıktı Allah Teâlâ, adamı gözetlemek için onun yolu üzerinde bir meleği görevlendirdi Adam meleğin yanına gelince, melek, ‘Nereye gidiyorsun?’ dedi Adam, ‘Şu (ileriki) köyde bir din kardeşim var, onu ziyarete gidiyorum’ cevabını verdi Melek, ‘O adamdan elde etmek istediğin bir menfaatin mi var?’ dedi Adam, ‘Yok hayır, ben onu sırf Allah rızası için severim, onun için ziyaretine gidiyorum’ dedi Bunun üzerine melek, ‘Sen onu nasıl seviyorsan Allah da seni öylece seviyor Ben, bu müjdeyi vermek için Allah Teâlâ’nın sana gönderdiği elçisiyim’ dedi ”(Müslim, Birr 38)
Ebû Hureyre (ra)’dan rivayetle Rasûlullah (sav) şöyle buyurmuşlardır:
“Allah’ın kullarından öyle üstün kimseler vardı ki, peygamber değildirler Fakat peygamberler ve şehitler onlara imrenecekler” Bunu dinleyen Ashâb; “Yâ Rasûlallah, onlar kimlerdir? Belki tanışır onlarla muhabbet eder, dualarını alırız” dediler Rasûl-i Ekrem (sav); “Onlar bir sülaleden akraba olmadıkları halde sırf Allah için birbirlerini severler Âhirette nurdan minberlerin üzerinde, yüzleri ay gibi parlayacak Herkesin korkudan hüzün ve kedere boğulduğu o günde ne korkacaklar ve ne de üzüleceklerdir” dedikten sonra şu âyeti okudu:

 “Bilesiniz ki, Allah’ın dostlarına hiç bir korku yoktur Onlar üzülmeyeceklerdir de”(Yûnus, 10/62)
Hasan-ı Basrî (ks) diyor ki: “Bizim dost ve kardeşimiz bize aile efradımızdan daha sevimlidir Zira bizim aile efradımız, bizi dünyada anar; ama dostlarımız mahşer yerinde anarlar”

İmam Gazâlî (ks) şöyle demiştir:
“Sevginin en üstün derecesi Allah için ve Allah rızası için sevmektir Çok ince, derin ve kapalı olan bu kabil sevgi hususunda meşhur hadis âlimlerinden Bakıyye bin Velîd şöyle demiştir: ‘Mü’min, sevdiği mü’minin köpeğini de sever’ Bu kabil sevgi ile evini, mahallesini ve komşularını da sever Nitekim Mecnun şöyle diyor: ‘Leyla’nın bulunduğu memleketleri dolaşır onların taşını toprağını öperim.

AFFETME VE BAĞIŞLAMA

“Eğer siz kendinize kötü davrananları affeder, kusurlarına bakmaz ve bağışlarsanız, Allah da sizleri bağışlar. Allah çok bağışlayıcı ve merhamet edicidir.” (Teğâbün, 64/14)

SELAM VERMEK

Peygamberimize (asm) “İslâm’da hangi amel daha hayırlıdır?” diye sorulunca “Senin başkalarına yemek yedirmen, tanıdığın ve tanımadığın herkese selâm vermendir.” buyurmuşlardır.

MÜMİNLERİ İNCİTMEMEK

Ebu Cehil cehalet ve kabalığın babası anlamındadır. Hayatını İslâmiyet ve Peygamberimizin (asm) düşmanı olarak geçirmiştir. “Bu ümmetin Firavunu olduğu”, Peygamberimizin (asm) dili ile sabittir. Hal böyle iken Peygamberimiz (asm), Mekke’nin fethinden sonra Müslüman olan ve İslâma büyük hizmetlerde bulunan oğlu İkrime’nin yanında aleyhine konuşulmasına İkrime rencide olmasın diye müsaade etmemiştir.

“Babalarını kınamak ve haklarında lüzumsuz söz söylemek sûretiyle çocuklarını rencide etmeyiniz.” Demiştir.

KARDEŞLİK HAKLARI

Kardeşlik, iki mü’min arasındaki sevgi bağıdır Bu bağ, beraberinde bazı hakları getirir Bu haklardan bazılarını şöyle sıralayabiliriz:

Birinci hak, maldadır Hicret sonrası Medine’deki Müslümanların, mallarını ikiye bölüp muhacir kardeşlerine infak etmeleri bu kabildendir

İkinci hak, fiilen yardıma muhtaç olduğunu görünce onun istemesine mahal bırakmaksızın yardımına koşmak ve kendi işini sonraya bırakmaktır Rasûl-i Ekrem (sav)’in meclisinde Abdullah bin Ömer (ra) sağa sola bakıp duruyordu Rasûl-i Ekrem (sav) niçin bakındığını sordu O’da; “Sevdiğim bir adam vardı onu arıyorum” deyince Rasûl-i Ekrem (sav); “Bir adamı sevdiğin zaman adını, babasının adını, dedesinin ve akrabalarının adını sor, öğren Hasta olduğu zaman ziyaretine, işi olduğu zaman yardımına gidersin” buyurdu

Üçüncü hak, dildedir Bazen susması bazen konuşması lazımdır Susması, huzurunda ve gıyabında kusurlarını bilmezlikten gelmesi ve onlardan bahsetmemesidir Rasûl-i Ekrem (sav), “Gördüğü iyilikleri gizleyip, gördüğü kötülükleri teşhir eden kötü komşudan Allah’a sığının” buyurmuşlardır

İbn-i Mu’tez şöyle diyor: “Açıklanması istenmeyen, bana emanet edilen bir sırrı göğsüme yerleştiririm de göğsüm ona mezar olur”

Bir başka Allah dostu da şöyle der:
“Sır benim göğsümde mezarda bekleyen gibi de değildir, çünkü mezarda olanlar dirilip açığa çıkmayı bekler Ben bana emanet edilen sırrı öyle unuturum ki, mümkün olsaydı, onu gizleyip yok ettiğimden sırrın bile haberi olmazdı”

Dördüncü hak, bazı sürçme ve hatalarını bağışlamaktır

Beşinci hak, hayatında ve ölümünde onun sevdiği ve kendisi için arzu ettiği şekilde kendisi ve çoluk-çocuğu içir hayır duada bulunmaktır

Rasûl-i Ekrem (sav); “Bir kimse, kardeşine dua ettiği zaman bir melek; ‘Allah sana da o dua ettiğin gibi versin!’ der”, “Kişinin, kardeşi hakkında gıyâben yaptığı dua reddolunmaz” buyurmuşlardır

Altıncı hak, dostuna yük olmamak ve lüzumsuz tekliflerde bulunmamaktır

Yedinci hak ise, vefa ve ihlâstır Vefa demek; kendisiyle ölünceye kadar ve öldükten sonra da aile efradı ile muhabbeti devam ettirmektir İmam Şafiî hazretleri Bağdat’ta bir kardeş edindi Sonra bu kardeşi Irak’ta Sîbeyn valiliklerine tayin edildi ve Şafiî hazretlerine olan davranışı değişti Bu vefasızlık üzerine Şafiî hazretleri kendisine şu beyitleri yazdı: “Git, ebedi olarak senin sevgini gönlümden boşadım Şayet kusurundan vazgeçer ve düzelirsen bu bir talâktır, diğer iki talâk ile sözümüz devam eder Yok, tutumunda ısrar ediyorsan sana bir talâk daha veririm ve iki hayızda iki talâk olmuş olur Üçüncü talâkı da verirsem, artık seni Sîbeyn valiliği de kurtaramaz”


ŞERRE HOŞGÖRÜ YOKTUR

Allah için sevginin içinde küfre ve zulme ve bunların sahiplerine sevgi olmadığı gibi hoş görmek de yoktur. Çünkü İslâm fıkhında temel kural şudur: “Zulme rıza zulüm ve küfre rıza küfürdür.” Bunun için zalimler ve küfürde ısrar eden ve inkârda direnerek hak ve hakikati imha için çalışanlara sevgi gösterilemeyeceği gibi hoşgörü ile de bakılamaz.

Yine Yüce Allah, Kur’ân’da mü’minlere şöyle buyurur:

“Ey Resûlüm de ki: Benim Rabbim yalnızca doğru olanın yapılmasını emretmiştir ve kulluğunuzu göstermek üzere giriştiğiniz her türlü fiilde bütün varlığınızı ortaya koymanızı ve içten bir inançla yalnız ve sadece O’na bağlanarak kendisine yalvarıp yakarmanızı ister. Başlangıçta nasıl sizi yaratan oysa döneceğiniz yer de O’nun huzurudur. Sizden bazılarınızı doğru yola yönelterek hidayete erdirecek, ama bazılarınız için de doğru yoldan sapmak kaçınılmaz olacaktır. Çünkü bakın o sapkınlar Allah’ı bırakıp şeytanları sevgi ile bağlanılan dost edineceklerdir; hem de böylelikle doğru yolu bulmuş olduklarını sanacaklardır.” (A’raf, 7/29-30.)

“Allah’ın en çok buğzettiği varlık imandan sonra küfre giren kimsedir. Allah’ın en çok gadab ettiği kimse düşmanlıkta aşırıya gidendir. Kullar içinde Allah’ın en çok buğzettiği kimse kılık-kıyafeti amelinden daha hayırlı olan kimsedir. Peygamberler gibi giyinir ama günahkâr zalimler gibi davranır.”

 

BUĞUZ KİŞİLEREMİ YOSA DAVRANIŞ BİÇİMLERİNE Mİ?

İslam’da kin ve nefret, düşmanlık ve adavet şahsa değil vasfadır. “Yaratılanı yaratandan ötürü sevmek” ibadettir. Allah’ın kullarına şefkat ve merhametle muamele etmek esastır. Mü’min ve muvahhit olan iyi insanlara sevgi ve muhabbet zaten Allah hesabınadır ve ibadettir. Günahkâr ve inkârcılara karşı da acımak ve imanlarına, salahlarına dua etmek ve kurtuluşu için yardımcı olmak, şefkat ve merhametle muamele etmek esastır ve imanın gereğidir. Nitekim peygamberimiz (sav) “Birbirinize kin ve düşmanlık doğuracak davranışlarda bulunmayın. Birbirinize haset etmeyin. Birbirinize darılıp sırt çevirmeyin. Ey Allah’ın kulları kardeş olun!” (Buhari, Edeb, 57-58; Müslim, Birr, 24-28; Ebu Davud, Edeb, 47) buyururken sadece Müslümanları kast etmemiş ve “Ey Allah’ın kulları!” hitabı ile tüm insanları kastetmiştir.

Düşmanlık duygusu fıtratta vardır ve veriliş amacı mü’mine adavet etmek değildir. Her şeyden önce nefsimize, şeytana, küfre ve zulme düşman olmak içindir. Muhabbet sıfatı sevilmeye lâyık bir duygu olduğu gibi, düşmanlık duygusu da kendisinden nefret edilmesi gereken bir haslettir. Öyle ise düşmanlık sıfatına düşman olmak gerekir. (Uhuvvet risalesi saidi nursi)

 “Kardeşinize sövmeyiniz, sizi onun durumuna düşürmekten koruyan Allah’a hamd ediniz. Kardeşinize buğz da etmeyiniz ancak onun ameline buğz ediniz.” Ebu Derda (ra),

MÜMİNİ BIRAKIP KAFİRİ DOST ETMEYİN

“Müminler, müminleri bırakıp da, kâfirleri dost edinmesinler! Onları dost edinenler, Allah’ın dostluğunu bırakmış olurlar.” (Ali İmran 28)

Hadis-i şerifte de buyuruldu ki: “Bir kavmi sevip de onlarla dostluk kuran, kıyamette onlarla haşrolur” (Taberânî)

YANLIŞ DOSTLAR SEÇMEYİN

Allah Teala buyuruyor ki; “O gün Allah'tan korkanlar hariç dost olanlar birbirlerine düşmandırlar.”(Zuhruf 67)

 

Evet, şüphesiz düşmanların dostlukları, şer üzerine toplanmış bulundukları dünyevi sevgiden kaynaklanıyor, birbirlerini sapıklığa sürüklüyorlardı. O günde ise birbirlerini kınayacaklar, birbirlerinin sapıklığına uydukları için kötü neticeyi, yine birbirlerine ısmarlayacaklardır. Birbirlerini seven kimseler iken, kurtulmak için birbirlerine söven düşmanlara dönüşeceklerdir. İşte o gün, sevgiyi layığı olmayan yere koyan zalim, kendi eliyle hasret, pişmanlık, esef yiyecektir. Ama o gün; pişmanlık için artık çok geç…

“O gün zalim kimse ellerini ısıracak: "Eyvah!" diyecek, "keşke Peygamberin yanında bir yol tutsaydım!" "Eyvah!" diyecek, "keşke falancayı dost edinmeseydim.Çünkü zikir (Kur'ân) bana gelmişken o, hakikaten beni ondan saptırdı. Şeytan insanı (uçuruma sürükleyip sonra) yapayalnız ve yardımcısız bırakmaktadır.”(Furkan 27-29)

Bütün dostlar, yanındakileri susturacak, sesini hüsran ile yükseltip, üzüntüsünden uzaklaşmaya çalışacak fakat kimse ona cevap vermeyecektir.

Bütün sevdikleri, yakın dostları ondan ayrılmış, o da pişmanlık ve üzüntüden elini ısırmaya başlamıştır…ısırmak için bir eli de yetmez, bir o elini, bir bu elini, yada pişmanlığının şiddetinden dolayı her ikisini birden ısırır.

Dostları, düşmanlıklarıyla ve kederleriyle meşguldürler. Güven, itminan ve huzur ile çırpınanlar ise; Allah için birbirlerini sevenler, Allah’ın celali için birbirini ziyaret edenler ve Allah’ın celali için birbirlerine nasihat edenlerdir.

“Allah, takva sahiplerine şöyle nida eder: "Ey âyetlerimize imân edip Müslüman olan kullarım! Bugün size hiçbir korku yoktur ve siz üzülmeyeceksiniz.”(Zuhruf 68-69)

Allah’ım! Kalplerimizi Senin yolunda birleştir. Bizleri sevdiklerinden ve Senin sevdiklerini sevenlerden kıl! Biliyoruz ki kişi, sevdiği kimseler ile beraber haşir olunacaktır.

Enes Bin Malik r.a. rivayet ediyor; “Birisi Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e;

“Kıyamet ne zaman?” diye sordu. Buyurdu ki;

Onun için ne hazırladın?” dedi ki;

“Onun için çok namazım, orucum ve sadakam yoktur. Lakin ben Allah’ı ve Rasulünü seviyorum” bunun üzerine Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki;

Sen sevdiğiyle berabersin.” [1][2]

3-      YOLUN ÖZELLİKLERİ

 

Bil ki ey hidayet kardeşi! Allah, izniyle seni hakka irşad etsin. Zira O, dilediğini dosdoğru yoluna hidayet edendir. Allah için sevmenin ve buğz etmenin kaidesi; bunu, O’na ortak koşmadan, yalnız O’na has kılmaktır. Dostluğu; mü’min kul için yalnız iman sıfatını taşıması sebebiyle  sınırlamaktır.

 

Gerçekten Allah’a kul olan, Allah’ın ve Rasulü sallallahu aleyhi ve sellem’in razı olduğundan razı olur ve Allah ile Rasulü’nün öfkelendiği şeylere öfkelenir.

 

Allah’ın sevdiklerini önemser ve Allah’ın nefret ettiklerinden uzaklaşır. Allah’ın dostlarıyla dost olur ve Allah’ın düşmanlarına düşman olur.

 

Bunlar kalbini imanla doldurur ve onda bir halavet, yumuşaklık ve hassaslık hisseder.

 

İslam yolunun yayılması için verimsizliğe veya geri dönüşe ne mecal, ne de fırsat vardır. Mesele, samimiyettedir ki, o da akidedir. Onun verimsizliği; Allah’a, Rasulüne ve müminlere dostluk için, Allah Azze ve Celle’nin yoluna katılmak, sonra da ondan ayrılmaktır.

 

Allah Teala buyuruyor ki; “Yoksa siz hep kendi halinize terk olunacağınızı mı sandınız? Allah'ın, içinizden cihad edenleri ve Allah'tan, Resulü'nden, müminlerden başka kimseye sığınmayan ve başkaca sığınacak bir yer aramayanları görmediğini mi (zannediyorsunuz)? Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır.”(Tevbe 16)

 

Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyuruyor ki; “Şu yedi kişi, Allah’ın gölgesinden başka gölge olmayan günde, Allah’ın gölgesinde olacaktır;

adil yönetici,

Rabbine ibadete genç yaşta başlayan kişi,

kalbi mescitlere bağlı kişi,

birbirini Allah için seven ve Allah için bir araya gelip ayrılan iki kişi,

zenginlik ve güzellik sahibi bir kadının teklifini; “Ben Allah’tan korkarım” diyerek geri çeviren kişi,

sağ elinin verdiğini sol eli bilmeyecek şekilde sadaka veren kişi ve

tenhada Allah’ı zikredip gözleri dolan kişi.”[2][3]

 

Şüphesiz daima, Allah’ın koyduğu, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in yaşantısıyla en güzel şekilde sunduğu örneği ölçü alarak, sahih İslam yolu üzerinde olmak gerekir. Kabileleri, şahısları, cemaatleri, grupları, mezhepleri, fırkaları, hükümetleri veya şubeleri örnek alarak değil!

 

Bu ölçüden ayrılık ve sapmalar sebebiyle İslami hayata çatlaklar ve hastalıklar sızmakta veya bu  ölçü, Müslüman kul eliyle sinsice değiştirilmektedir… bundan sonra kutsallık elbisesine büründürülmüş şahıslara sahte masumluk giydiriyorlar, onları kusursuz ve tenkid edilemez makamda tutuyorlar ve tasarruflarını ona bırakarak, işin başında, üzücü alay konusu olmaya tahammül etmek zorunda kalıyorlar. Hataları, en başında esasa aykırı düşmekle beraber, Allah’ın sevmediği ve razı olmadığı şeylerdir. Bu sebeplerle sahih İslam yolundan uzaklaşıyorlar.

Doğru İslami hedefler ve Rabbani değerler için hizmet çalışmalarının başlayacağı bu noktadan itibaren düşüş dönemi başlıyor.A



 

 



11714 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın